Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sonucu ben şimdiden söyleyeyim

FATİH Çekirge, dün Hürriyet’teki köşesinde Murat Karayalçın’ın bir dost toplantısında, “eğer Ankara’yı kaybedersek yalnızca benim meselem olmaz. Bu her şeyi bitirir” dediğini yazdı.

Ben seçimlere kadar beklemeden sonucu söyleyeyim: Karayalçın’ın adaylığı, CHP’nin seçimi kaybetmesinin garantisi sayılmalıdır.

Karayalçın’a kişisel bir karşıtlığım yok. Sadece yanlış bir hesap yapıldığına dikkat çekmek isterim.

Son seçimde Karayalçın ve CHP adayı Yılmaz Ateş’in aldıkları oyların toplamı Gökçek’in oylarının yarısına ancak erişebiliyordu.

Şimdi ne değişti de, Karayalçın’lı CHP’nin seçimi kazanabileceği bekleniyor?

Karayalçın, iyi bir belediye başkanlığı dönemi geçirmişti. Ama o artık “tarih” oldu. Bugün oy kullanacakların en az yarısı o dönemde çocuktular ve o günleri hatırlamıyorlar. (1989-1993 arasındaki dört yıldan söz ettiğimi hatırlatayım.)

Murat Karayalçın, Ankara halkının karşısına seçilmek için iki kez çıktı. (1999 ve 2004) ve iki kez seçim kaybetti. Ankara halkı daha önce iki kere seçmediği bir siyasetçiyi bu kez neden seçecek? Bunun tatmin edici bir yanıtı var mı?

CHP’nin geleneksel seçmeni, önümüzdeki seçimde kim aday olsa zaten oyunu ona verecek. Ancak bu seçim kazanmaya yetmez.

Seçimi kazanabilmek için geleneksel CHP tabanında da, bu tabana kendisini yakın hissedecek, Gökçek’e siyasi nedenlerle karşı diğer sosyal çevrelerde de “heyecan yaratacak” yeni bir isim gerekli.

Ve o isim herhalde artık Murat Karayalçın gibi 20 senedir gündemde olan bir siyasetçi değil.

“Aslan sosyal demokratlar” kendilerine şunu sormalılar:

Neden hep aynı isimlerin etrafında dönüp duruyoruz? Geçmişi neresinden baksanız 40 seneye dayanan bir hareket yeni isimler, yeni yüzler çıkarmakta bu kadar aciz olabilir mi?

Bakan’ın üzüldüğü şeye bakın

YORK Düşesi Sarah Ferguson ile bir İngiliz televizyon ekibi kılık değiştirerek Ankara ve İstanbul’da iki yetimhanede gizli çekimler yaptılar.

Söz konusu görüntüler önce İngiliz gazetelerinde, dün de bizim gazetelerimizde yayımlandı.

Görüntüler gerçekten içler acısı. Ve bu söz konusu kurumun çocuk yurtlarında rastladığımız ilk kötü görüntüler de değil.

Bu utanç tablosu medyaya yansıyınca bakanlık ve genel müdürlük duruma el koyuyor, demeçler veriliyor. Bakan hanım gözyaşı döküyor. Belli ki bu yurtları denetlemekle görevli olanlar işlerini zamanında ve düzgün yapmıyorlar.

Bundan söz konusu kurumun genel müdürünü ve ilgili bakanını sorumlu tutmak zorundayız.

Ama göreceksiniz ki ikisi de hiçbir şey olmamış gibi koltuklarında oturmaya devam edecekler. Dün bu konuyla ilgili gelişmeleri takip ederken rastladığım bir haber ise olayın utanç verici boyutunu uluslararası plana taşıyor.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, söz konusu haber görüntülerinin elde ediliş tarzından rahatsızlık duymuş. Ve bu rahatsızlık İngiltere’ye iletilmiş.Ne yapacaklardı, gizli kamera kullanmadan bunları tespit etmek mümkün müydü?

Bakan, rahatsızlığını İngiltere’ye ileteceğine, kendi kabine arkadaşına iletmeliydi. “İşinizi düzgün yapmıyorsunuz, dünyaya rezil oluyoruz” demeliydi.

Bu tür olayların “vukuunun”, “şüyuundan beter” olduğunu unutmamalıydı.

Yasalarımızı elden geçirmeliyiz

HÜSEYİN Üzmez’in garip bir Adli Tıp raporu ile tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması, toplumda haklı olarak bir tepkiye neden oldu.

Üzmez’in büyük bir yüzsüzlükle televizyon kanallarını dolaşması da tepkiyi artıran bir faktör oldu. Bu kişiyi programlarına çıkarmak için yarışan televizyoncular, ne yaptıklarının frakındalar mı?

Ancak bu olayda eleştirmemiz gereken tek kişi Üzmez ve söz konusu raporu verenler değil.

Geçtiğimiz hafta raporun nasıl olup da böyle çıkabildiğini sormuştum. Yanıtını soruşturma tamamlanınca alacağız. Ancak bazı soruları da adalet sistemimiz için sormamız gerekiyor.

“Ruhsal ve fiziksel bir zarar görmemiş olması”, bir çocuğa karşı işlenen tecavüz ya da cinsel taciz suçunu neden hafifletebiliyor?

Bir dergi satarken sokaktan toplananları tutuklayıp aylarca içeride tutan adalet sistemimiz, bu tür suçlara karşı neden daha hoşgörülü?

Üzmez’in kurbanının şimdi de “kemik yaşı” ölçülecekmiş. Eğer 15 yaşından büyük çıkarsa, bu Üzmez’e yeni bir piyangonun daha vurması anlamına geliyor.

Kurbanın 15 yaşından büyük olması, suçu nasıl hafifletebilir? 18 yaşından küçük olmasının suçu ağırlaştırmasını anlıyorum ama 15’ten büyük olmasının suçu hafifletmesini anlayabilmem mümkün değil.

Sorun sadece Üzmez’in davasıyla ilgili değil.

Yasalarımızın bu ilkel bakış açısından temizlenmesi gerekiyor.

Ve elbette hákimlerin takdir haklarını kullanırken küçük çocukların en temel haklarını koruma yönünde hareket etmelerini beklemek de hakkımızdır.