Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kısa süren dedektiflik maceram

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, dün “Yüzde 2 büyümeyi kabul etmem” dedi. Ajans haberlerine baktım, Başbakan’a “Bu yıl yüzde 2 büyüyelim” teklifini yapan gafilin kim olduğunu bulamadım.

Polisiye roman okuya okuya, polisiye dizi seyrede ede “yarı dedektif” olduğum için “katilin kim olduğuna” kafayı taktım.

Ve böyle olduğu için de önce “Kadını ve parayı takip et” ilkesini uyguladım.

Hangi kadın, Başbakan’a gider de “Bu yıl yüzde 2 büyüyelim, ben de daha az para kazanıp, daha az ayakkabı, çanta, elbise, mücevher vs. alayım” der? Hiçbiri.

Hangi kadın, “Yüzde 2 büyüyelim de ben ve eşim işsiz kalalım, çocukların okul taksitlerini ödeyemeyelim, günde bir öğün bulgur çorbası ile idare edelim” der? Hiçbiri.

Baktım kadınlardan bir şey çıkmıyor, “para”ya yöneldim.

Hangi işadamı “Bu yıl yüzde 2 büyüyelim de ben yeni yatırımlarımı erteleyeyim, daha az üretip, daha az satayım” der? Hiçbiri.

Hangi banka “Bu yıl yüzde 2 büyüyelim de ben daha az mevduat toplayıp, daha az kredi vereyim, batan kredilerimi zarar yazayım, sermayeyi kediye yükleyeyim” der? Hiçbiri.

Sonra “acaba” dedim, “bu solcuların bir oyunu mu?”

Hangi işçi önderi çıkıp da “Bu yıl yüzde 2 büyüyelim, işsizlik artsın, biz çalışanlar daha az ücrete razıyız” der? Hiçbiri.

Elbette memurlar da böyle düşünmez.

Bu durumda geriye tek zanlı kalıyordu: İşbaşında olup, izleyecekleri ekonomik politikalarla ülkenin daha çok büyümesini sağlamak durumunda olanlar!

O da Başbakan’dan başkası değil!

Kafam karıştı doğrusunu isterseniz.

Ülke ekonomisini büyütecek olan Başbakan, “yüzde 2 büyümeyi kabul etmem” diyen de o. “Madem yüzde 2’yi kabul etmiyor, neden ülkeyi yüzde 8 büyütmüyor?” diye sordum kendime. Bir yanıt bulamadım.

Dedektiflik deneyimim büyük bir hayal kırıklığı içinde son buldu.

Ne olacak bu memleketin hali?

RTÜK bütçesi ile ilgili TBMM’deki komisyon toplantısında kavga çıktı.

RTÜK Başkanı Zahid Akman ile ilgili iddialar tartışılırken CHP milletvekili Gürol Ergin “Ahlaksızlığa sahip çıkmayız” diye salonu terk edince, AKP milletvekili Altan Karapaşaoğlu, “Sensin ahlaksız, geberteceğim o p…’i” diye yerinden fırladı.

Sonrası itiş-kakış, havaya sallanan bir iki yumruk!

Ağzı bozuk milletvekili yaşını başını almış bir tip. Benden bile 12 yaş büyük.

Baktım, bir buçuk yıl yurtdışında işçi olarak çalıştıktan sonra Türkiye’ye gelip sanayi tesisleri kurmuş.

Zahid Akman’ın yurtdışında para toplama işlerine bulaşmasından neden bu kadar gocunduğunu anlayamadım doğal olarak!

Kavgadan sonra Zahid Akman, gazetecilerin yanına gelerek “Ne olacak bu memleketin hali” diye sormuş.

Parlamento muhabirleri arasında çok tanıdığım var. Hepsi okumuş, kibar çocuklar.

Elbette hiçbiri ağzını açıp “Bunu sen mi soruyorsun Zahid Abi” dememiş.

Zahid Bey, rakı içen birisi olsa diyeceğim ki “Çok normal, rakı içince ilk önce bu soru sorulur.”

Bu soruyu bana sormuş olsaydı “ne derdim” diye düşündüm. Buraya yazabileceğim bir yanıt bulamadım.

Ama şunu söyleyeyim: Sizler o koltuklarda oturdukça bu memleketin halinin iyi olmasına olanak yok Zahid Bey!

Genel Başkan’ın iki dudağının arasında

DÜNKÜ Hürriyet’te, CHP’nin Bakırköy’de Tarık Akan’ı aday gösterebileceğine ilişkin bir haber yayımlandı.

Haberde şu cümle dikkatimi çekti: “Akan’a teklifin önümüzdeki günlerde Genel Başkan Deniz Baykal’ın bu konudaki kararını vermesinin ardından götürülmesi bekleniyor.”

CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı da yine böyle bir “kapalı kapılar toplantısından sonra” belirlenmişti, hatırlayacaksınız.

CHP’nin “sosyal” tarafını bir kenara bırakın, ne kadar “demokrat” olduğunu gösteren bir fotoğraf bu.

Parti tabanının ne dediğine kulağı kapalı, her kararı merkezileştirmiş bir parti, sosyal demokrat olabilir mi?

Oysa belediye başkanları ve yerel meclis üyelikleri için ön seçim yapılsaydı, sadece bu politik hareketlilik bile CHP’nin daha çok konuşulmasına, medyada daha çok yer almasına ve seçmenin dikkatini daha çok çekmesine yarardı.

Aday adaylarının kendilerini ve projelerini anlatmak için yapacakları propaganda seçmenin daha doğru bir karar vermesine uygun zemin yaratırdı.

Kendi adayını kendisi belirleyen örgütler seçimlerde daha canla başla çalışırlar ve bunun sonuçlarını seçimde herkes görürdü.

Böyle olsaydı belediyelerde ne dolapların döndüğü gözler önüne serilir, Türkiye gerçek demokrasi yolunda bir adım daha atabilirdi.

Ama olmuyor işte. “Genel Başkan’ın iki dudağının arasındaki demokrasi” buna izin vermiyor!