Sonunda bu da oldu!
BÖYLESİNE dünyanın başka bir köşesinde rastlanabilir mi, bilemiyorum. Ama cennet vatanımızda bu da oldu: Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan Ogün Samast’ın soyadı artık “marka” olarak kullanılacak.
Ogün Samast’ın yakın akrabası olan ve bilgi iletişim teknolojileri alanındaki şirketiyle hizmet veren Orhan Samast, cinayetin ardından Samast isminin medyada fazlaca yer alması üzerine ailenin onayıyla Türk Patent Enstitüsü’ne başvurmuş ve patent almış.
Samast isminin kullanılacağı mal ve hizmet listesi şöyle: Eğitim ve öğretim hizmetleri, sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri, spor, kültür ve eğlence hizmetleri, dergi, kitap, gazete yayımlama hizmetleri, film, televizyon ve radyo programları, haber muhabirliği, fotoğrafçılık hizmetleri, bilimsel inceleme ve araştırma hizmetleri.
Bunları okurken gözümün önünde kaldırımda cansız yatan Hrant Dink’in fotoğrafı canlandı.
Para hırsının insanların gözlerini ne kadar kör edebildiğini düşündüm.
Karaman ve Akman’a bir çağrı
ALMANYA’daki ikinci Deniz Feneri e.V. davasının sanıkları arasında Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ve RTÜK’ün eski başkanı Zahid Akman gibi isimler de var.
İlk mahkeme kararını açıklarken Deniz Feneri e.V. soygununun asıl faillerinin bu kişiler olduğuna dikkat çekmişti.
Ankara’daki soruşturma biliyorsunuz uzadıkça uzadı ama gelen haberler artık işin sonuna doğru yaklaşmakta olduğumuzu gösteriyor. Seçimlerden sonra iddianame ortaya çıkacaktır, öyle görünüyor.
Almanya’daki ikinci davanın başlaması ise mahkemenin bu konuda vereceği karara bağlı.
Mahkeme, sanıkların Almanya’ya gelme ihtimalleri olmadığını, Türk makamlarının da teslime yanaşmayacağını düşünerek sonuçsuz kalacak bir davayı başlatmama eğiliminde.
Ama orada da son karar henüz verilmedi, bekliyoruz.
Ben buradan Zekeriya Karaman ve Zahid Akman’a bir çağrıda bulunmak istiyorum:
Madem suçsuz olduğunuzu, bu konudaki haberlerin ve yayınların kasıtlı olduğunu, gerçeğin çarpıtıldığını söylüyorsunuz, neden Almanya’ya gidip yargılanarak aklanmıyorsunuz?
Üstelik Almanya’daki yargılama usullerinin bir sonucu olarak açılan davalar yıllarca sürmüyor, kısa sürede bitiriliyor.
Yani işinizden gücünüzden yıllarca uzak kalma tehlikesi de yok.
Gidin ve üzerinize yapışmış bu yolsuzluk iddiasından yargılanarak kurtulun.
Gerçek bir ‘sultan sofrası’
GAZETECİ olarak hem Çankaya Köşkü’nde hem de yurtdışı gezilerinde yabancı ülkelerin devlet başkanlarının saraylarında birçok resmi yemeğe katıldım.
En kötü yemeği Romanya’da, Bükreş’te yedim ama doğrusunu isterseniz bu yemeklerin hiç birinin adına yakışan “ziyafetler” olmadığını da söylemeliyim.
Tarih Vakfı tarafından yayımlanan Toplumsal Tarih Dergisi’nde okuduğum bir yazıda ise gerçek bir “ziyafet sofrasının” nasıl olabileceğini gördüm. Şimdi size bu “ziyafet mönüsü”nü aktaracağım. Edhem Eldem’in verdiği bilgiye göre bu ziyafet Padişah Abdülmecid tarafından Fransız Mareşal Pelissier onuruna 18 Temmuz 1856’da verilmiş. Bir başka önemli ayrıntı da inşaatı yeni biten Dolmabahçe Sarayı’nda verilen ilk davet bu.
Yemek limonlu taze istiridye, Demidoff usulü çorba ve tavuk suyu ve Kraliçe usulü çorba ile başlıyor.
Ordövr olarak şunlar sunulmuş:
Küçük meze tabakları, acı soslu börekler, trüf mantarlı börek.
Bunlardan sonra yemeğe bir “ara” verilmiş. “Ara”da da boş durulmuyor tabii, değişik tatlılar ile damak yeni yemeklere hazırlanıyor ki onların listesini da aşağıda ayrıca vereceğim.
İlk aradan sonra holandez soslu buğulama balık, Madiera şaraplı ve sebzeli dana filetosu sunulmuş.
Sonra bir “ara tatlısı” daha!
Antreler: Soslu kuzu pirzolası, jöleli ve trüf mantarlı yaban tavşanı patesi, trüf mantarlı tavuk beyazları, yavru keklik yahnisi, Belvü usulü dana dili, Metrdotel usulü kâğıtta tekir, jöleli iğdiş horoz eti.
Ana yemeklerle birlikte sunulan sebzeler şöyle: Lyon usulü enginar, Fransız usulü bezelye, tereyağlı yeşil fasulye, Roma usulü punch.
Ana yemekler: Küçük kuşlarla süslü sülün, Perigord hindi yavruları, tereli ve kendi suyunda geyik eti.
Salatalar: Rus salatası, İtalyan salatası.
Ara tatlılar: Soslu diplomatik puding, sultan usulü jöle, portakallı jöle, Maraschino likörlü jöleli meyve salatası, Vanilyalı sütlaç, Şantili mereng, karışık komposto. Ananas, frambuaz, limon ve vanilya dondurmaları.
Tatlılar: 36 süslü pasta, akide şekeri ile süslü 36 büyük basamaklı pasta, meyve şekerlemeleri, karamel, bisküvi, pötifur ile süslü 36 küçük basamaklı pasta, değişik meyveler, kahve ve likör!
Mızıka-i Hümayun ziyafetin başlangıcında önce Kraliçe Hortanse ve God save the Queen’i çalmış, ziyafet süresince de Verdi ve Rossini’nin eserlerini seslendirmiş.
Şerefe iki kez kadeh kaldırılmış. Biri kordiplomatiğin duayeni olan İngiltere Büyükelçisi tarafından, diğeri sadrazam Âli Paşa tarafından olmak üzere!
Padişah yemekten önce Mareşal Pelissier’i kabul edip kendisine bir de madalya vermiş. Yemek masasında misafirler ile oturmamış olduğunu söylemeye elbette gerek yok.