Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sorun Başbakan’da mı alkışlayanlarda mı?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Mardin’deki konuşmasında CHP ve MHP liderlerine çağrıda bulunarak “Eğer işsizliğe çözümünüz yoksa lüzumsuz konuşmayın. Çaren varsa açıkla, yerine getirmezsem siyaseti bırakmaya hazırım” dedi.

Bu söz, meydanı dolduran seçmen kitlesince alkışlarla karşılandı.

Bu da Türkiye’de bazı vatandaşların işittiklerini aslında hiç duymadıklarını gösteren bir örnek olarak kayda geçmeli.

Meydanı doldurup, Erdoğan’ın bu sözlerini alkışlayanların içinde işsiz sayısı kaçtı, bilebilmem zor.

Ancak olay yerinin Mardin olduğundan hareketle, az sayıda olmadıklarını söyleyebilirim.

O işsiz vatandaşların akıllarından şöyle bir şey hiç mi geçmedi acaba:

“Recep Bey, sizi sorunlarımıza çözüm bulasınız diye seçtik, başımıza getirdik. Sizse çıkmış diyorsunuz ki ’Muhalefet partileri bir çözüm söylesin, ben yapayım!’ O zaman oylarımıza neden talip oldunuz? Sorunlarımızı çözecek bilginiz yoksa neden ortaya çıktınız?”

Sanıyorum böyle bir düşünce akıllarından geçmemiş olmalı ki sözler alkışlarla karşılandı.

Bu nedenle ben söyleyeyim:

İktidar gücünü elinde tutan partinin lideri, bu sözleriyle aslında işsizliğe karşı elinde bir çare olmadığını söylüyor.

Ve bunun başkaları tarafından da çözülebileceğine inanmıyor olmalı ki muhalefeti çözümünü açıklamaya davet ediyor.

“Bunu bu kadar rahatlıkla nasıl yapabiliyor” diye soracak olursanız, yanıtı vatandaşa dağıtılan kömürdü, makarnaydı, çamaşır makinesiydi gibi “seçim yatırımlarında” aranmalı.

Başbakan da biliyor ki ne söylediğinin bir önemi yok, ağzına geldiği gibi konuşuyor.

Çünkü söylediklerinden çok evlerin kapısına bırakılan sepetlerin içindekilerin önemli olduğunu en iyi o biliyor!

Erdoğan için üç küçük soru

1- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çıktığı her miting alanında ve bulduğu her fırsatta bugün seçilmiş bulunduğu yere medya sayesinde gelmediğini söylüyor. “Medya ne yazarsa yazsın, halk bizi seçiyor” anlamına gelen sözler söylüyor. Halkın medyanın yazdıklarını önemsemediğini savunuyor.

Sorum şu: Medya, bu kadar önemsiz ise neden susturmak için çabalıyorsunuz?

2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, damadının yönettiği gazetenin baş yalakasına özel uçağında şöyle diyor: “SPK’nın da Doğan Grubu ile ilgili bir incelemesi var. Bağımsız kurum bu. Onu da mı ben yönlendiriyorum?”

Sorum şu: SPK, gerçekten bağımsız bir kurum ise siz soruşturma safahatını nereden biliyorsunuz?

3- Başbakan, Ergenekon Davası’nın geleceği ile ilgili olarak şöyle söylüyor: “Yargıya müdahale gücümüz yok. Yargıdan beklenen, bizden beklenirse haksızlık olur.”

Sorum şu: Ergenekon Davası savcısı ile bugüne kadar iki kez görüştüğünüz iddiaları gazetelere yansıdı. Bu doğru mu, doğruysa savcı ile görüşme ihtiyacını neden duydunuz?

Liste dokuz kişiye inmiş!

PAZARTESİ günü bu köşede yayımlanan “zengin liderler listesi” ile ilgili yazımda bir düzeltme hatası yaptığım için verdiğim adres yanlış oldu. Doğru adres şöyle olacak: http://www.wikisuccess.org/wiki/List_of_heads_of_government_and_state_by_net_worth

Bu hata için özür dilerim.

Öte yandan dün aynı siteye girdim ki ne göreyim: Liste sadece dokuz kişiye inmiş!

10. sıradaki ismi liste dışı bırakmak için ilginç bir yöntem!

Bunu kimin yaptırdığını ben bilmiyorum ama belki sizler tahmin edebilirsiniz!

Yabancı şirket yöneticisi olsanız!

DOĞAN Yayın Grubu’na kesilen vergi cezasının amacının ne olduğunu, AKP yandaşı yazarlar da açıkça itiraf ediyorlar.

Yeni Şafak’ın çift kimlikli yazarı Fehmitahakorukıvanç’ın yazdığı yazı bunun bir örneği. Merak edenler 21 Şubat 2009 tarihli Yeni Şafak’ta bu yazıyı bulup, okuyabilirler.

Fehmitahakorukıvanç, hükümet adına Aydın Doğan’a diyor ki: “Bu gazetelerini yönetenleri ve muhalif yazarları işten at ki başın ağrımasın!” Böylece Türkiye, hükümetin hoşuna gitmeyen işadamlarının vergi incelemesi bahanesi altında cezalandırıldığı bir ülke oluyor.

Bir yandan “yabancı sermaye gelsin” diye kıvranan bir hükümet, diğer yandan bu ülkede hukuksuzluğun geçerli olduğunu herkese ilan etmekten kaçınmıyor.

Şimdi siz kendinizi bir yabancı şirket sahibi ya da yöneticisi olarak düşünün: Günün birinde hükümeti sinirlendirirseniz, bütün sermayenizi verseniz ödeyemeyeceğiniz bir cezaya çarptırılacağınızı bilirseniz, o ülkeye gelir misiniz?

Bu sorunun yanıtının ne olduğunu biliyoruz aslında.

Benzeri yöntemleri kullanmaktan çekinmeyen Orta Asya ve Afrika diktatörlerinin ülkelerine bakın, yanıtı orada var! Hukukun geçerli olmadığı bir ülkeye kimse yatırım yapmaya gelmez, yapanlar da uygun bir zamanda kaçmak için çare ararlar.

Hükümet, bizi cezalandıracağım derken, kendi kuyusunu kazıyor, farkında bile değil!