Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tecrübesizlik ve ’kayırmacılığın’ bedeli

TRABZON’da işlenen cinayetin zanlılarının bu kadar kısa süre içinde yakalanmış olması bize bir şey anlatıyor olmalı: Demek ki Trabzon’da polis istediği takdirde her şeyden haberdar olabiliyor.

Trabzon’un günlük yaşamında Trabzonspor’un ne kadar önemli bir yer işgal ettiğini bilebilmek için o kentte uzun süre yaşamaya da gerek yok. Deyim yerindeyse kent futbolla yatıp, futbolla kalkıyor. Herkes futbolcuların günlük yaşamlarından, kulübün içinde neler olup bitiğinden haberdar.

Böyle bir kentte takımın kaptanı olan oyuncunun silahla tehdit edildiğini, hatta bir iddiaya göre “kaçırıldığını” Vali’nin duymamış olması mümkün mü?

Bir katil zanlısını bu kadar kısa sürede yakalayan bir polis gücünün, o kentte kimin neler çevirdiğini bilmiyor olması düşünülebilir mi?

Bu sorulara verilecek yanıtlar, Trabzon Valisi’nin aslında son derece yetersiz bir yönetici olduğunu ortaya koyuyor.

Ama bu “yetersizlik” sürpriz olmamalı. Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir’in ilk valiliği Mart 2004 tarihinde atandığı Ağrı Valiliği. Altı ay sonra Eylül 2004’te Trabzon Valiliği’ne atanmış.

Bu kadar tecrübesiz bir valinin, böylesine önemli bir kente atanmış olması, İçişleri Bakanlığı’ndaki bazı atamalarda “yetenek, tecrübe ve bilgi”nin değil, “kayırmacılığın” hákim olduğunu ortaya koyuyor.

Nitekim Yavuzdemir, 1990’da Bakan Abdülkadir Aksu’nun danışmanlığını yapmış, Müsteşar Şahabettin Harput’un da Konya’dan hemşerisi.

Küçük yerlerde bu tür atamaların nelere yol açabileceğini göremiyoruz elbette. Ama böyle önemli kentlerde bu tür atamaların nelere yol açabileceğini son olaylarda bir kez daha gördük.

Ve dilerim ki bunu İçişleri Bakanlığı da görmüş ve gerekli dersi çıkarmıştır.

Siyasetçinin parası ’pul’ mu?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan mal varlığını en sonunda açıkladı. Bununla ilgili çok ayrıntılı bir haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız. Yatırım bankası Merrill Lynch, her yıl “Dünya Refah Raporu” yayınlıyor. 2004 yılı raporuna göre, açıkladığı serveti ile Erdoğan, dünyada “dolar milyoneri” sıfatını taşıyan 7 milyon 700 bin kişiden biri. (Rapor sadece nakit parayı dikkate alıyor, arsalar, evler, hisse senetleri değerlendirmeye alınmıyor.)

Ekonomist Dergisi Araştırma Müdürü Orhan Karaca, dün, şu andaki mal varlığıyla Erdoğan’ın Türkiye’deki en varlıklı yüzde beşlik kesimin içinde olduğunu hesapladı. Açıklanan mal varlığında yer almayan Üsküdar Emniyet Mahallesi’ndeki ev ile Çamlıca’da alındığı ileri sürülen villalar da katıldığında Erdoğan, Türkiye’nin en zengin yüzde birinin içinde.

Mal varlığı açıklamasının ardından AKP Milletvekili Tekin Börü şöyle bir değerlendirme yapmış: “Bu kadar zamandır siyasetin içinde. Bu serveti doğaldır.”

Bense çok eski bir deyişi hatırlıyorum: “Siyasetçinin parası pul, karısı dul” diye.

Demek ki Türkiye’de artık siyasetçilerin fakirleşmesi diye bir sorun yok. Yukarıda aktardığım bu eski sözün olumsuz etkileri nedeniyle siyasete girmeye kaçınanlara duyurulur!

Mütedeyyin bekçi aranıyor!

DÜNKÜ Vakit Gazetesi’nde bir küçük “eleman aranıyor” ilanı yayınlandı. İlan şöyle: “Bekçi alınacaktır. Beşiktaş Müftülüğü’ne bağlı Ihlamur Kız Kur’an Kursu’na 45-55 yaş arası emekli, mütedeyyin gece bekçisi alınacaktır.”

Kubbealtı Sözlüğü, Arapça bir sıfat olan “mütedeyyin” sözcüğünü “dinine bağlı kimse, dindar” olarak tanımlıyor.

Sordum, Ihlamur Kız Kur’an Kursu “özel” bir şirket. Dolayısıyla işe bir kişi alırken, ne tür vasıflar arayacağına kendisi karar verebilir. İstediği bir elemanı, kimseye nedenini açıklamak zorunda olmadan istihdam edebilir.

Ama acaba bir eleman ilanında bile böylesine bir “inanan-inanmayan” ayrımcılığı yapmak ne kadar doğru?

Böyle bir ayrım illa ki yapılacaksa bunu davul zurnayla ilan etmenin anlamı var mı?

Yoksa amaç sadece belli çevrelere bir mesaj iletmek mi?