Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tek sorumlusu Albay Çiçek olamaz

“AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı” olarak isimlendirilen belgenin “ıslak imzalı nüshasının” ortaya çıkması, gündemimizi yeniden değiştirdi.

Savcılığın belge gazetelere sızana kadar neden durumu Genelkurmay’a ve askeri savcılığa bildirmediği, neden bu konuyu soruşturan savcılığı haberdar etmediği gibi sorular uzun süre kafa karıştıracak. Bu durum söz konusu savcılık için artık bir alışkanlık haline geldi. Dava sadece hukuki zeminde değil, bir yandan da kamuoyunda psikolojik savaş taktikleriyle yürütülüyor.

Bunu kabul etmek, bunu normal saymak hukuka olan inancı ve saygıyı sarsar, savcıları bir kez daha uyarmış olayım.

Belgeyi “imha edilmekten kurtaran” ve sonra savcılığa gönderen kimliği meçhul kişinin de neden bu kadar beklediği, neden belge kamuoyunda tartışılırken ve savcılık soruşturması sürerken ortaya çıkarmadığı da ayrı bir tartışma konusu.

Elbette bütün bunlar belgenin önemini ortadan kaldırmıyor. Kriminolojik inceleme ve yargılama sonunda belgenin orijinal olduğu kesinleştiğinde, bunun etkilerinin çok büyük olacağını ve sadece belgeyi hazırlayan albay ile sınırlı kalmayacağını, kalmaması gerektiğini de not edelim.

Türk Silahlı Kuvvetleri gibi “disiplinli” bir kurumda, böyle bir belgenin bir tek albayın kendi kararıyla hazırlanamayacağını düşünüyorum. Arkasında kimler varsa onlar da ortaya çıkarılmalı ki Türkiye, “askeri müdahaleler çağını” tamamen geride bıraksın.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ıslak imzalı belgenin ortaya çıkmasından sonra Pakistan’da “Temennim odur ki belge doğru çıkmasın. Böyle bir bedeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti kaldıramaz” dedi.

Devletin neyi kaldıramayacağını da anlayamadığımı belirteyim.

Türkiye Cumhuriyeti ne badireler atlattı, bunu da atlatır, kuşkusu olmasın!

 

‘Konsolosluk önü park yapılmaz’

 

İSTANBUL’da son zamanlarda “fahri konsolosların” sayısı arttı gibi geliyor bana.

Adını telaffuz etmekte zorlandığımız, dünyanın neresinde olduğunu pek bilmediğimiz devletler, İstanbul’da “fahri konsolosluklar” veriyorlar.

“Fahri konsolos”, gönüllü olarak o devletin vatandaşlarının İstanbul’daki, Türk vatandaşlarının o ülkelerdeki vize gibi işlerini takip ediyor olmalı.

Bildiğim kadarıyla “diplomatik dokunulmazlık” da bu kişiler için söz konusu değil.

Geçen gün bir arkadaşımla kapısında “fahri konsolosluk” yazan bir binanın önünden geçiyorduk. Ona da sayılarının ne kadar arttığını söyledim.

Bana kaldırımdaki levhayı gösterdi. “Nedeni bence bu” dedi, “evlerinin önüne park etmek için bu işlere talip oluyorlar.”

Gerçekten de o levhada “Konsolosluk önüne park yapılmaz” yazılıydı ama “konsolosluğa ait” otomobiller oradaydı.

Elbette bu zorlu işi hakkıyla yapanlar da vardır, onları zan altında bırakmak istemem.

Belki de arkadaşımın düşüncesi bir kuruntudan ibarettir.

Ama incelenmeye değer bir durum gibi geldi bana.