‘Belge’ üzerine sorular
İRTİCA ile Mücadele Eylem Planı’nın içeriği elbette tartışılacak.
İmzanın gerçekliği ve belgenin doğruluğu yargı tarafından da tespit edildiğinde, bunun gereğinin yapılmasını takip etmek, kendisine “demokratım” diyen herkesin görevi olmalı.
Bu durum belgenin aradan dört ay geçtikten sonra ıslak imzalı kopyasının ortaya çıkışındaki gariplikleri tartışmamıza da engel değil.
Belge, ihbar mektubunda iddia edildiği gibi kayıtların silinip, basılı olanlarının imha edilmesi sırasında Genelkurmay’dan çıkarılmış da olabilir, bu tarihten çok daha önce de!
Hangisi doğru olursa olsun, belgenin neden “en başında” ortaya çıkarılmadığı sorusu önem taşıyor.
Belgeyi alıp saklayan ve şimdi savcılığa gönderen kişi neden bu kadar bekledi?
Belgeyi alıp, saklayıp, şimdi ortaya çıkaran her kimse bunun bir suçun kanıtı olduğunu biliyordu, neden sakladı?
Komplo teorilerini sevmem ama aklıma bunun “gündemi değiştirme ihtiyacı doğduğunda kullanmak üzere” saklandığı.
Hükümetin siyaseten en çok sıkıştığı anda ortaya çıkması bana bunu düşündürtüyor.
Bir diğer konu, belgeyi ve kayıtları imha ettiği ileri sürülen kişilerin, nasıl olup da bir nüshanın kayıp olduğunu fark etmemiş oldukları.
Benim yedek subaylığımdan hatırladığım yazılmış ve imzalanmış emirlerin, talimatların kaç nüsha olduğu bilinir. Bunun nasıl olup da gözden kaçtığı sorusunun yanıtı bizi gerçekten ilginç yerlere götürebilir.
Bir diğer konu, böylesine tehlikeli bir belgenin imha edilmesi işinde, üç-beş ay sonra terhis olup gidecek erlerin nasıl olup da kullanıldığı. Genelkurmay’ın “gizlilik ve kurumsal standartları” bu kadar düşükse, Genelkurmay’da ciddi bir delik var demektir ve o delikten başka hangi askeri sırların çıkmış olabileceği de tartışılmalı.
Laik cumhuriyetin yarattığı fark
PAKİSTAN, ülkesinde giderek azgınlaşan radikal dincilere karşı imam hatip okulları modelini inceliyormuş.
Gazetelerde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben de iyi bir örneğiyim” dediği de yazıldı.
Elbette imam hatiplerden yetişen çok sayıda değerli insan vardır.
Ancak bugünkü Türkiye ile bugünkü
Fark, 1923’ün 29 Ekim’inde başlayan yolculuk ile ilgili.
Bugün 86. yılını kutladığımız Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri ve o ilkelerin uzun süre tavizsiz bir şekilde uygulanmasıyla ilgili.
Bu ilkelerin temelini de “laiklik” oluşturuyor.
Atatürk’ün cumhuriyetinin bugüne gelebilmesi ve bütün İslam coğrafyasında “tekil bir örnek” olarak varlığını sürdürebilmesinin nedeni bu.
Dini taassupla tavizsiz mücadele, kentli orta sınıfın laikliği içselleştirip, bir yaşam biçimi haline getirebilmesinin de önünü açtı.
Bugün bu tavizsizliği, demokratik bireysel haklar açısından eleştirmek mümkün, nitekim bunu yapanlar da var.
İhmal ettikleri şey, bu ülkede demokrasi zaman içinde gelişebildiyse, bugünkü Pakistan gibi feodal yönü de olan tarikatların eline düşmediyse, bunun sebebinin bu tavizsiz uygulama olduğudur.
Onun için
Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!