Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tribünlerden gelen mesaj

BEŞİKTAŞ kaptanı Tayfur Havutçu, salı gecesi oynanan bir maçla jübilesini yaptı ve yeşil sahalara veda etti.

Türkiye’de aydınlar futbola pek ilgi göstermezler ama futbol seyircisi, bu ülkenin profilini de yansıtır.

Tribünleri dolduran taraftar kitleleri içinde her kesimden insan vardır ve o tribünlerin nabzı aynı zamanda ülkenin içinde bulunduğu ruh durumunu da gösteren bir barometre gibidir.

Beşiktaş-Shaktar maçındaki taraftarların kendiliğinden gelişen gösterileri de halkımızın bugün içinde bulunduğu ruh durumunu yansıtacak nitelikteydi.

Maç başlamadan önce kendiliğinden gelişen bir hareketle taraftarlar şehitleri anmak için saygı duruşunda bulundular.

Saygı duruşu PKK aleyhine yapılan tezahüratlarla sonuçlandı. Protesto edilenler arasında İsrail de vardı.

Tayfur Havutçu’ya futbolu bıraktıktan sonraki yaşamında başarı dileyen telgrafların okunması sırasında da ilginç bir protestoya tanık olundu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in telgrafları, aleyhte yapılan yoğun tezahüratlar ve ıslıklarla protesto edildi.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın telgrafı ise tribünlerden yükselen yoğun alkışla karşılandı.

Tribünlerin mesajı çok açık ve hiç kuşku yok ki Türk halkının bugünkü hislerini yansıtıyor.

Hükümetin zaman zaman halkın nabzını tutmak için değişik araştırmalar yaptırdığını biliyoruz.

Keşke salı gecesi İnönü Stadı’nda olsalardı da PKK terörü karşısında izledikleri politikalar hakkında halkın ne düşündüğünü kendi gözleriyle görüp kulaklarıyla duyabilselerdi diye düşündüm.

Yasin El Kadı’yı savunacağım derken

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler tarafından “küresel terörist” ilan edilen Yasin El Kadı’ya kişisel olarak kefil olduğunu hatırlayacaksınız.

Daha sonra da Başbakanlık Sözcüsü, Yasin El Kadı ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi listesinin herhangi bir mahkeme kararına dayanmadığını açıklamıştı.

“Erdoğan’ın aksi sabit olana kadar Yasin El Kadı hakkındaki kanaatlerini aynen koruyacağını” da bu açıklama vesilesiyle öğrenmiştik.

Yine hatırlayacaksınız, Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, PKK’ya karşı gerektiğinde bir sınır ötesi operasyonu yapılabileceğini, uluslararası hukukun Türkiye’ye bu hakkı verdiğini açıkladı.

Çiçek’in sözünü ettiği “uluslararası hukuk”, esasen Birleşmiş Milletler anlaşmasına ve Güvenlik Konseyi kararlarına dayanıyor.

Dikkatinizi çekmek istediğim çelişki burada.

Hükümetimiz ve Başbakanımızın bu tutumu “dün dündür, bugün bugündür” anlayışına rahmet okutacak nitelikte.

Ve bu tutum, aklına ilk geleni söylemenin, uluslararası ilişkilerde ülkeyi içinden çıkılmaz çelişkilere sürükleyebileceğinin altını çiziyor.

Göçek, nasıl Göcek oldu?

ANTALYA’dan Bodrum’a karayoluyla ulaşmak gibi bir maceraya giriştiğimde 19 yaşındaydım.

31 yıl öncesinden söz ediyorum, bugünkü yolların hiçbiri yoktu ve o yaştaki bir çocuk için bu yolculuk gerçek bir macera sayılırdı.

O yolculuktan hatırımda kalan yerlerden biri de Göçek idi. Bugün özellikle yat turizminin en önemli güzergáhlarından biri haline gelen Göçek, o yıllarda henüz keşfedilmemiş bir beldeydi.

Göçek’in eski günlerini hatırlamama yol açan şey, Yacht Türkiye Dergisi’nin Ağustos sayısında yer alan “yatçılar için özel Göçek dosyası” oldu.

Göçek, 1879 yılında bir İngiliz tarafından işletilmeye başlanan krom madenleri sayesinde gelişmeye başlamış. Ancak gerçek ününü 1993 yılında krom madenleri kapatıldıktan sonra biraz da Turgut Özal’ın o bölgeye olan özel ilgisi sayesinde kazanmış bir beldemiz.

O tarihe kadar seyir haritalarında, yol tabelalarında ve ünlü Türk denizcisi Sadun Boro’nun kitaplarında Göçek olarak yer alan ismi de birdenbire Göcek olarak değişti.

Yacht Türkiye Dergisi bu değişikliğin, bölgeye o tarihten sonra gelen yabancı yatçıların kullandığı haritalardan ve turizm tanıtımlarından kaynaklandığını belirtiyor.

Benim için bu durumun ilginç olan yönü ise şu: Dilinize sahip çıkmak konusunda yeterli bir çaba göstermezseniz, İngilizce karşısında yenik düşmeniz kaçınılmaz.

Göçek adındaki, çengelini sevdiğim “ç” harfinin başına gelenler de bu durumdan kaynaklanıyor.