Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türkiye’de de cepler dolduruldu mu?

YUNANİSTAN’da 2000-2004 yılları arasında Ulaştırma Bakanlığı görevinde bulunan Hristos Verelis, kendisi hakkındaki bir yolsuzluk iddiasının açığa çıkarılması için milletvekilliğinden istifa etti.

Verelis, bu istifa nedeniyle milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacak. Söz konusu yolsuzluk iddiası, Almanya’da ortaya çıkarılan bir skandalın parçası!

Alman MAN şirketi, uluslararası ihalelerde askeri araç ve troleybüs satmak için rüşvet dağıtmış. Bu ülkeler arasında Yunanistan da var ve Yunanistan, tıpkı Siemens skandalında olduğu gibi şimdi MAN rüşvetini araştırıyor.

Biliyorsunuz Siemens’in birçok ülkede rüşvet dağıttığı ortaya çıkmıştı. Bununla ilgili olarak kılını bile kıpırdatmayan tek “demokratik” ülke Türkiye.

Muhtemelen MAN rüşvet dalgasında da Türkiye kılını kıpırdatmayacak. Avrupa’nın değişik ülkelerinde dağıtılan rüşvetten Türkiye’deki kamu görevlilerinin payına da bir şeyler düştü mü öğrenemeyeceğiz.

Ve Yunanlı eski bakan gibi, milletvekili dokunulmazlığının arkasına saklanmayacak hiçbir siyasetçimiz de çıkmayacak.

Sadece siyasetçiler de değil elbette. Bakın RTÜK Başkanı hálá büyük bir pişkinlikle koltuğunda oturuyor, Almanya’daki Deniz Feneri soygunu ile elde edilen paralarla kurulduğu kuşkuları uyanan bir televizyon kanalının şirket değiştirme operasyonunda da iş takibi yapıyor.

Adında “ak” olan partinin iktidarında da Türkiye, kirlenmeye devam ediyor.

Başbakan önce kendisini değiştirmeli

RADİKAL’in Genel Yayın Müdürü İsmet Berkan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Bu görüşmeyle ilgili izlenimlerini dün gazetesinde yazdı.

Berkan’ın yazısında şöyle bir bölüm var: “Başbakan, özellikle de ekonomik kriz ile mücadeleyi düşünerek, bundan sonra büyük siyasi kavgalar, sürtüşmeler, gerginlikler yaşansın ve hükümetin hızı kesilsin veya gündemi değişsin istemiyor. O yüzden de Anayasa dahil olmak üzere pek çok konuda önceliği hep uzlaşma olacak.”

Berkan, tecrübeli bir gazeteci ve bu nedenle izleniminin önemli olduğunu ve kişisel bir hayalin ifadesi olmadığını düşünüyorum.

Türkiye’nin çok ciddi sorunları var ve bu sorunların çözümü, ancak herkesin üzerinde fikir birliğine varmak için konuşmasıyla mümkün olabilir.

Kavga, sorunları çözmek yerine derinleştirmekten ve çözümsüz hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.

Başbakan’ın bu düşüncesini yerine getirebilmesinin mümkün olabilmesini diliyorum, ancak sonuçtan da o kadar emin değilim.

Çünkü Türkiye’de öfkesini ve hırslarını kontrol etmekte zorlanan birisi varsa o da Başbakan’ın bizzat kendisinden başkası değil.

Başbakan’ın bu durumun üstesinden gelmesi, ancak demokrasiyi ve demokratik eleştiriyi içine sindirmesiyle mümkün olabilir ki Başbakan’ın geçmişte bu konuda iyi sınav vermediğini hepimiz biliyoruz.

Özellikle de basın özgürlüğü konusundaki tutumunu değiştirmesi, her eleştiriyi kişisel bir kavga gibi görmekten vazgeçmesi gerekiyor.

Önde gelen sivil toplum kuruluşlarına karşı tutumu da bu çerçevede değerlendirilmeli.

Başbakan, Türkiye’nin kavgaya değil, özgür demokratik tartışmaya ihtiyacı olduğunu anladıysa, hepimize ne mutlu!

’Tarihi fırsat’ neyse biz de öğrenmeliyiz

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün “Kürt meselesinde iyi gelişmeler olabilir” sözlerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın tepkisi, “Cumhurbaşkanı tarihi fırsattan söz ediyor. Tarihi fırsat nedir. Bu konuda bir açıklama bekliyorum” şeklinde oldu.

Baykal’ın bu tepkisi, benim çok eleştirdiğim CHP’nin muhalefet anlayışının bir yansıması olmakla birlikte bu kez doğru bir tespiti de içeriyor.

Ortada sorunun çözümüne, terörün durmasına ve PKK’nın silah bırakmasına yönelik bir işaret mi var da “tarihi bir fırsattan” söz ediliyor?

Böyle bir fırsat var ise bunun kamuoyundan neden saklandığını anlamak zor.ABD’nin Irak’tan çekilme planlarının bir parçası olarak PKK sorununun halledileceği düşünülüyorsa, bunu bir “tarihi fırsat” olarak değerlendiremeyiz.

Dışarıdan dayatılacak çözümlerin, bu coğrafyada hiçbir zaman işe yaramadığını biliyoruz çünkü.

Sorun çözülecekse, bu Türkiye’nin ortaya koyacağı siyasi iradeyle çözülebilir. Ve bu irade her halükárda muhalefetin desteğiyle ortaya konmalıdır ki işe yarasın.

Geniş kapsamlı bir demokratikleşme planının parçası olmadan, sadece terörü geçici olarak durdurmaya yarayacak “af” gibi önlemler sorunun çözülmesine hizmet etmez.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği “tarihi fırsatı” açmasında yarar var. Hükümet ne düşünüyor, ne planlıyor bunları da bilmeliyiz. Ve bunlar tepeden inme bir dayatma olarak ortaya konmamalıdır.

Türkiye’nin sorunlarının çözüleceği yer TBMM’dir ve şu anda bu zeminde bir hazırlık da görünmüyor.Bu sorunu günlük gelişmelere göre verilen demeçlerle çözemeyeceğimizi hatırlatmama gerek var mı, bilmiyorum.