Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Üfürme haberlerle polisiye roman yazmak

KOZMİK Oda”da arama yapan yargıcın “zehirlenirim endişesi” ile yemeklerini evinden sefer tası ile getirttiği ile ilgili haber için yazdığım yorumda “Dilerim ki yalan çıksın” demiştim.

Dün bu haberin yalan olduğu açıklandı. Yargıç, yemekleri evinden götürmediği gibi çayı, kahveyi de “askeriyeden” içiyormuş!

Yargıcı takip ettikleri iddiası ile gözaltına alınan erler ile ilgili haberlerde de şöyle bir ayrıntı vardı: “Askeri aracın plakasında mühür bulunmadığı dikkati çekti!”

Sanki askeri araçların plakaları “mühürlü” imiş de “takipte yakalanan aracın plakası mühürsüz çıkmış” gibi!

Bu “bilgi kirliliğini” yaratanların, olayı izleyen muhabirler olmadığından adım kadar eminim.


Bu kirlilik, “haber kaynakları” tarafından yaratılmış olmalı
.

Gazetecilerin “duyumlarını” yeterince araştırmadan kullanabileceklerine olan güvenden kaynaklanan bir dezenformasyon çabası!


O zaman durup düşünmek de gerekiyor: Bu haberler neden gazetecilerin kulaklarına fısıldandı, kim tarafından üretilip, servise sokuldu?

Bunca yıllık tecrübem bir tek adresi işaret ediyor: Soruşturmayı yürütenler!

Savcıların gazetecilerin kulaklarına haber fısıldama alışkanlıkları çok yaygın değildir. Onları da elersek geriye polisler kalıyor!


Soruşturma hakkında böyle üfürme bilgiler yaratmak, mesele üzerindeki esrar perdesini güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmez.

Ortada bir şey varmış ve askerler bir şeyleri gizliyorlarmış gibi bir algı yaratır.


“Kurumlar arasında çatışma”
dediğimiz şey işte bu tür olaylarla besleniyor.


Bu haberlerin kimler tarafından üfürüldüğünü bulmak, kişisel görüşüm o ki bu meseleyi açığa çıkaracak en önemli bilgi olacak!

 

Açılımın ilk adımı kapandı!

HÜKÜMETİN “Kürt açılımı” diye ortaya çıktığı günden beri aynı şeyi yazıyorum: Hükümet nasıl yapacağını bilmediği bir işe kalkıştı.

Ortada elle tutulur bir plan yok, bir proje yok, hangi aşamada hangi adımların atılacağını Başbakan dahil kimse bilmiyor!

“Açılımın” ne olduğu sorularına verilen ilk yanıt da “taş atan çocukların terörist muamelesi görerek yargılanmasını önleyecek yasanın çıkarılması” idi.

Gazetelere yansıyan haberler, hükümetin şimdi bundan da vazgeçtiğini gösteriyor.

AKP Grup Başkan Vekili “PKK’lıların molotof kokteylli saldırılarının neden olduğu ölümlerin yarattığı hassasiyetin” bu kararda rol oynadığını söylemiş.


Ayrıca yasa tasarısındaki bir hüküm, Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanmasının yolunu da açabilirmiş!

Yani “açılımın ilk adımı” diye bir yasa tasarısı hazırlıyorsunuz, ama bunun nelere yol açabileceği ancak şimdi aklınıza geliyor!

Ne demeli bilmiyorum. AKP’de ismi büyük bu kadar hukukçu var ama önemli bir tasarı bile alel usul hazırlanıyor. Akıllar başa sonradan geliyor!

“Acıları dindireceğim” diye yola çıkarken bunun iki kanun değiştirmekle bitmeyeceğini, toplumsal hassasiyetin ne boyutlara çıkabileceğini öngörememiş olmak ise ayrı bir mesele.


O günlerde “hükümetin bir planı yok, sadece rüzgârın önünde savruluyor” derken işte tam da bunu kastediyordum!


Hem silahlı, hem külahlı olmaz

KAPATILAN DTP’nin eski, yeni kurulan BDP’nin “yeni” milletvekili Emine Ayna, Akşam’a verdiği özel demeçte “PKK’yı yok sayarak çözüm olmaz.

Demokratik siyaset içinde yer almak istiyorum, barış istiyorum diyor. Buna niye karşı çıkayım? Söyledikleri reddedilecek talepler değil” diyor.

Sorunumuz da bu zaten:


PKK, “demokratik siyaset içinde yer almak” istiyor ama elde silah dağda bayırda gezmeye devam ediyor, şehirlerde molotof kokteylli, bombalı saldırılara devam ediyor.

Bu ikisinin bir arada olamayacağının belli ki Emine Ayna da farkında değil.


Dünyanın hiçbir yerinde bir yandan silahlı mücadeleyi sürdürüp, terör yaratarak diğer yandan “demokratik siyaset içinde yer alabilmek” mümkün olmadı
.

Emine Ayna, söylediği şeye kendisini inanıyorsa, PKK’nın sorunun demokratik çözümü için gönüllü olduğunu düşünüyorsa, önce İmralı’ya, sonra Kandil’e gidip bunu anlatmalı.


Hem “silahlı” hem “külahlı” olmak, bir demokraside mümkün değil, bunu öğretmeli!