Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

‘Darbe tehlikesi’ her zaman vardır

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, geçen gün CNN Türk’te Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’a verdiği mülakatta “Türkiye’de darbeler ve muhtıralar döneminin kapandığını” söyledi.

Soğuk savaş bittiğinden beri dünya dengeleri değişti. Artık “darbeler cenneti” muz cumhuriyetlerinde bile kolayca darbe yapılamıyor. Türkiye de bunun dışında değil elbette.

Ama Türkiye’nin özel bir durumu da var. Salı akşamı NTV’deki programda anlatmaya çalıştım. Ama “Söz uçar, yazı kalır” demişler, yazmakta da yarar var.

Türkiye’de güçlü bir “demokratik bilinçten” söz edebilme olanağımız yok.

Hak aramak için direniş yapanlara, o insanlarla aynı sorunları yaşayan başka insanlar tepki gösterebiliyor.

Güçlü bir sivil muhalefetten, iyi örgütlenmiş sivil toplum kuruluşlarından söz edebilmek mümkün değil. Siyasi partiler halk ile yeterince iç içe değil. Halkın siyasete katılımı “seçimden seçime sandığa gidip, oy vermekten” ibaret.

Toplumumuzda “güce tapmak” yaygın, “otoriteye isyan” geleneği yok!

Kimse kusura bakmasın ama böyle bir ülkede “darbe tehlikesi” her zaman vardır, uyanık olmak gerekir.

O darbe “sivil” de olabilir, “askeri” de! Sonuçları itibariyle aralarında bir fark da yoktur. Darbe, darbedir!

 

Herkese zarar verecek bir iddialaşma

 

YARGITAY’da 33 boş üyelik için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) yapılması gereken seçimler uzun süredir yapılamıyor.

Bu nedenle Yargıtay’da dosyaların biriktiğini, birçok dairenin üye yeter sayısı olmadığı için toplanamadığını biliyoruz.

Resmi açıklamalara bakılırsa, “bu ciddi bir iş, incelemeler uzun sürüyor”.

Bu gecikme de kaçınılmaz olarak beraberinde “dedikoduları” taşıyor, “torba ağızlı olmayanların ülkesinde” bu çok normal.

Öte yandan burası “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” ülkesi de!

En koyu “duman” da Yargıtay üyeliklerinin seçim pazarlığı ile ilgili. İddiaya göre Adalet Bakanı, HSYK’ya “11 üyeyi biz seçelim, 22’sini siz seçin” demiş. HSYK’nın yüksek yargıdan gelen üyeleri bunu kabul etmeyince, Adalet Bakanı da kurul gündemine seçim maddesini koymuyormuş!

HSYK’daki son yargıç ve savcı atamalarında yaşanan tartışmalara ve o tartışmaların sonunda uzayıp giden atama sürecine bakınca doğru olma olasılığı yüksek bir söylenti.

Zaten bu kadar taraftar bulabiliyor olması da bundan ileri geliyor.

Yargı üzerinde böylesine spekülasyonlara neden olmak, seçimin sonucu kimin isteğine göre şekillenirse şekillensin kimseye hayır getirmez.

Onun için Adalet Bakanı, o uzun süren “ciddi incelemeyi” bir an önce bitirip, bu işi kurulun gündemine getirmeli.

Yargıyı, siyasi tartışmaların dışına çıkarmak zorundayız.

Buna en çok ihtiyaç duyması gereken de bu ülkeyi yönetmek zorunda olan hükümettir.

Yargısı siyasileşmiş ve siyasi kavgaların seçim alanına dönüşmüş bir ülke yönetilemez.

Başbakan’ın, Adalet Bakanı’nın öncelikle akıllarında tutmaları gereken konu budur.

 

Tutuklama, cezalandırmaya dönüşmesin!

 

ERGENEKON Davası sanığı olarak Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na “siroz” teşhisi konuldu.

Mahkeme, sanığın tedavisinin normal şartlar altında sürdürülebilmesi için tutukluluk halinin kaldırılması istemini oy çokluğu ile reddetti. Tutukluluk halinin, bir “cezalandırma yöntemine” dönüştüğünün örneklerini bu dava boyunca çok gürdük, belli ki görmeye de devam edeceğiz.

Elbette bu aşamada yargıçları eleştirmemiz mümkün değil. Onlar yasalara ve vicdanlarına göre karar vermek durumundalar.

Ama unutmamamız gereken, hakkındaki deliller toplanmış, delilleri karartmasına olanak olmayan ve ağır sağlık sorunları olan kişilerin “içeride” tutulması da ciddi insan hakları problemlerine yol açıyor.

Herkesin en temel hakkı sağlıklı yaşama hakkıdır ve sağlık hizmetlerinden yararlanmanın engellenmesi bu hakkın ihlali sayılmalıdır.

Ve “hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmayanların masum sayılması kuralını” da hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekir!