Üniversite bile ’yasakçı’ olursa
İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcılığı üç kitap için “müstehcenlik suçlamasıyla” dava açtı.
Hakkında dava açılan kitaplardan biri İtalyan asıllı şair, yazar, eleştirmen Guillaume Apollinaire’in “Genç bir Don Juan’ın maceraları” isimli kitabı.
1918’de ölen yazar, bir resim akımı olan kübizmi edebiyata yerleştiren insan olarak tanınıyor.
Apollinaire, yaşadığı dönemin önemli isimlerinden biri.
Türk Ceza Kanunu’nun müstehcen neşriyatı düzenleyen maddesi açıkça “sanatsal ve edebi değeri olan eserlerin müstehcenlikten yargılanamayacağını” belirtiyor ama bu hüküm dava açılmasına engel olamıyor.
Bu tür davaların açılmasından önce savcılık bilirkişi incelemesi yaptırıyor.
İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi oldukları belirtilen bilirkişilerin inceleme sonucunda yazdıkları rapor “müstehcenlik” yönünde olduğu için de savcılığın dava açmaktan başka çaresi de kalmıyor.
Sorun, üniversitede öğretim üyesi olan bir kişinin, bir edebi eserde müstehcenlik bulmasındaki tuhaflıkta yatıyor esasen.
Düşüncelerin sınırsızca ifadesinin savunulmasını üstlenmesi gereken üniversitelerimizin YÖK düzeni içinde gelebildiği yer burası işte.
Üniversiteleri sonunda evrensel bilginin üretildiği ve öğrenildiği yerler olmaktan çıkarıp, birer yüksek liseye dönüştüren de bu zihniyetten başkası değil.
Yasakçılığın hangi ideolojik çerçeve içinde geliştiğinin önemi yok. Ne yazık ki bizim sağcımız da böyle oluyor, solcumuz da!
21. yüzyılda bile kitap toplatan, yasaklayan, çevirenini, yazanını mahkûm eden bir ülkede yaşıyor olmak da bizim bu dünyada çekmek zorunda kalacağımız bir ceza olmalı.
DP’nin seçimi: Yaşlı ’gençler’ mi, yeni yüzler mi?
AKP’nin bilinen nedenlerle bir merkez partisine dönüşmeyi başaramaması ve bununla ilgili olarak gelecek için de bir umut vermiyor olması, Demokrat Parti’deki hareketlenmenin en önemli nedenidir.
Şu anda partinin genel başkanlığı için yarışacak üç aday ortaya çıkmış bulunuyor: Süleyman Soylu ve Hüsamettin Cindoruk’un arkasından Mehmet Ali Bayar da genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı.
Süleyman Soylu’nun genel başkanlığı döneminde DP’de bir kıpırdanma olmadığı dikkate alınırsa yarış Cindoruk ile Bayar arasında geçecek gibi görünüyor.
Gazetelere yansıyan haberler Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz’ın Hüsamettin Cindoruk’u destekleyeceğini gösteriyor.
Demek ki yarış “eskiler” ile “yeniler” arasında geçecek! “Gençler” ile “yaşlılar” demiyorum çünkü biliyorsunuz Cindoruk kendisinin “genç” olduğunu en başta ilan etti. Bu durumda ben de ilk gençlik yıllarımdayım demektir ki bu konuyla ilgili bilgilerimizi yeniden değerlendirmemiz gerekecek!
İşin şakası bir yana DP’nin bu kongresi, AKP’nin karşısına, merkez sağda yeni bir program ve yeni bir yüz konulup konulamayacağını gösterecegi için ilginç olacak.
Daha önce defalarca denenmiş ve siyaseten ömrü tamamlanmış olanlar mı, yoksa yeni bir şans mı? Yapılacak seçim bununla ilgili.
Mehmet Ali Bayar’ın bu beklentiye yanıt verecek bir program ve kadro ortaya çıkarması, DP’yi “tapulu arazisi” gibi görenler için de bu kongrenin bir tür “jübile” sayılmasına yol açabilir.
Adalet Bakanı’nın açıklaması
ADALET Bakanı Sadullah Ergin, Deniz Feneri soruşturması ile ilgili olarak dün yazdığım yazı üzerine aradı ve bazı açıklamalarda bulundu.
Ergin, Adalet Bakanlığı’nın bu soruşturmayı engellemek ya da geciktirmek yönünde bir davranış içinde olmadığını, tam tersine yasaların gereklerinin geciktirilmeden yerine getirildiğini belirtti.
Ergin’in bana yolladığı dokümanlara göre Deniz Feneri e.V. soruşturması ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’na iki adet başvuruda bulunulmuş.
Biri Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın Alman makamlarından adli yardım talebi, diğeri ise Frankfurt Bölge Mahkemesi’nin Türk makamlarından 16 zanlı ile ilgili olarak adli yardım talebi.
Evrakların gönderilme ve alınma tarihleri Ergin’in söylediği gibi konunun bakanlıkta takılmadığını gösteriyor.
Birinci talep ile ilgili olarak evrak 24 Şubat 2009 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletilmiş.
Bu kadar süre içinde tercümenin bitirilip bitirilmediğini, bitirilmediyse nedenini, bitirildiyse ne işlem yapıldığını açıklamak elbette savcılığın görev alanına giriyor.
İkinci talep ile ilgili olarak da bana verilen evrak tarihleri de başvurunun dört iş günü içinde savcılığa ulaştırıldığını gösteriyor.
Ergin’e açıklaması için teşekkür ederim.
Demek ki top artık savcılıkta!
Kamuoyunda büyük hassasiyet yaratan bu konudaki gecikmelerin adalete olan inancı sarsacağını hatırlatmak da benim görevim.