HÜRRİYET

Önümüzde bir fırsat penceresi açılıyor

ÖYLE görünüyor ki Fransa’da bugün yapılacak oylamada “Ermeni soykırımını inkár edenlere hapis cezası verme” önergesi kabul edilecek.

Önergenin yasalaşması için daha uzun süre bekleyeceğiz. Ancak ortaya çıkıyor ki, oy avcılığı için gündeme gelen söz konusu önerge Fransız devletinin labirentleri arasında kaybolup gidecek.

Öte yandan şimdi karşımıza çıkmış iyi bir fırsat var:

Fransa’nın önde gelen gazetelerinde dün yayımlanan yorumları bir arkadaşım benim için çevirdi.

Le Monde, başyazısında Yahudi soykırımı ile var olduğu iddia edilen Ermeni soykırımı arasında bir bağlantı kurulamayacağının altını çiziyor.

Fransa’nın önemli düşün adamları, siyasi hesaplar uğruna Ermeni meselesinin kullanılmasındaki yanlışlığa dikkat çekiyor.

Yıllardır söyleyip dinletemediğimiz bir şey genel kabul görüyor: Konuyu tarihçilere bırakalım!

Ermeni diasporası belki de ilk kez kazandığını zannettiği bir savaştan zarar görerek çıkacak.

Bu aşamada yapmamız gereken şey, kuru gürültüden ibaret ve asla yerine getiremeyeceğimiz tehditler savurmak değil.

Yapmamız gereken şey, bir “halkla ilişkiler” mücadelesine dönüşen bu konuda atağa geçmek.

Türkiye’de bu işi yapabilecek, dünyadan haberdar birçok insan var. Onlar beğenilmiyorsa, bunu dünyanın en iyilerine yaptırtacak paramız da var.

Ve bu işi mutlak surette devletin geleneksel bürokrasisi dışında yapmamız gerekiyor.

Fransa’da herkes “Türkiye’ye bellek çalışması için bir fırsat tanınmasından” söz ediyor.

Buna sadece bizim değil, tüm dünyanın ve bölgemizdeki herkesin ihtiyacı var.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde, Balkan Savaşı’ndan başlayarak olan biteni hep birlikte yeniden hatırlayalım:

Makedonya’da, Bosna’da, Sırbistan’da, Hırvatistan’da, Arnavutluk’ta, Batı Trakya’da, Romanya’da, Bulgaristan’da, Kafkaslar’da, Girit’te neler oldu?

YÖK’e derdimizi nasıl anlatsak?

ÜNİVERSİTELERDE açık kalan kontenjanlar için ikinci bir ek yerleştirme 16-18 Ekim tarihleri arasında yapılacak.

Hatırlayacaksınız, birinci ön yerleştirme sonucunda açık kontenjanın daha da arttığını yazmıştım.

Dün ÖSYM’nin internet sitesindeki rakamlar, ikinci ön yerleştirme öncesi açık kontenjanın 43 bin 255’e ulaştığını gösteriyordu.

Gerçek bir Türk mucizesi bu: Dışarıda bir üniversiteye girmek için bekleşen bir milyon öğrenci var ve her yeni yerleştirmeden sonra açık kontenjan sayısı artıyor!

Dün bu yazıyı yazdığım saatte yine ÖSYM sitesinde, ikinci yerleştirmeyle ilgili bilgi veren haberi okuyanların sayısı 57 bine çok yaklaşmıştı.

Gelecek korkusu içindeki çaresiz gençlerin iyi bir haber almak için nasıl bekleştiklerini gösteren çarpıcı bir sayı bu.

Kimsenin moralini bozmak istemem, ama bu ikinci yerleştirme de beklenen sonucu vermeyecek.

Açık kontenjanın yüzde beşi bile dolarsa, ne álá.

Çünkü asıl sorun, bu sene uygulanan puanlama sistemi nedeniyle barajı geçenler havuzunda yeterli öğrenci olmaması.

YÖK ve ÖSYM bir bürokrat umursamazlığı içinde, ileride söz konusu olabilecek hak iddialarından çekinerek bu kontenjanın doldurulmasını sağlayacak ayarlamayı yapmamakta ısrarlı görünüyor.

Onlara önemli olanın açılacak üç-beş dava değil, okuma olanağı bulacak 43 bin genç olduğunu anlatmak için ne yapsam acaba?

Not: İstanbul’daki güvenlik toplantısında üniversite şenliklerinin yasaklandığına ilişkin haberler üzerine yazdığım yazı üzerine Vali Muammer Güler aradı ve toplantıda konunun görüşüldüğünü ancak böyle bir karar alınmadığını açıkladı.

Hazine’yi hortumlama yarışı

GEÇEN akşam Galatasaray yöneticisi Adnan Polat ile karşılaştım. Galatasaray için Seyrantepe’de TOKİ tarafından yaptırılacak stadyumla ilgili olarak yazdığım yazıları eleştirdi.

“Biz Ali Sami Yen’i vereceğiz bu iş için” dedi. “Fenerbahçe de Şükrü Saracoğlu’nu versin, bir stadyum da ona yapılsın” diye de ekledi.

Sorduğum soru da bu zaten: Eğer Ali Sami Yen’in arazisi gerçekten o stadyumu inşa edecek kadar değerliyse, neden o arsayı Galatasaray kendisi değerlendirmiyor da devletin bu işi yapmasını istiyor?

Öte yandan şöyle dedikodular da duyuyorum: Sus payı olarak Fenerbahçe ve Beşiktaş’a da İstanbul’un değişik yerlerinde ileride gelir getirecek Hazine arazileri verilecekmiş.

İddiaya göre Beşiktaş gözüne Beykoz’da bir yer kestirmiş. Fenerbahçe de bir toplu konut alanının peşindeymiş.

Açıkça söylüyorum: Bu, Hazine malını hortumlama yarışından başka bir şey değildir.

Hele kulüplerin elinde kendilerini kurtarmaya yetecek zaten son derece değerli mülkler varken!

Dünkü Star Gazetesi’nde yayımlanan bir haber TOKİ’nin Ali Sami Yen Stadı karşılığında yapacağı 120 milyon dolarlık stat inşaatından vazgeçtiğini anlatıyordu.

TOKİ, projeyi pahalı olduğu için değiştirmek istiyormuş.

Siyasiler ne derlerse desinler belli ki bürokratlar kendilerini ağır bir mali sorumluluk altına sokacak bir işe girmeye niyetli değiller.