HÜRRİYET

YÖK Başkanı da Ergenekoncu mu yoksa?

YENİ Şafak’ın çift kimlikli yazarı, dün köşesinde sureti haktan görünüp, türban karşıtı rektörleri “mason localarından aldıkları emirleri yerine getiren insanlar” olarak gösteriyordu.

Bir yandan “üst makamın emrini uygulamak zorunda olduklarını” hatırlatıyor, diğer yandan da İslamcı basının çok sevdiği bir yöntemi kullanıp, teker teker isimlerini yazarak hedef gösteriyordu.

Yazısında bu yılın temmuz ayında 22 rektörün görev süresinin dolacağını da vurgulamış.

Yeni rektörlerin Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığındaki YÖK tarafından önerileceğini ve atamayı da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yapacağını hatırlatıyor.

Seçimin bir tek ölçütünün olacağını şimdiden söyleyebiliriz: “Türbana ses çıkarmasın, badem bıyıklı olsun, bizden olsun!”

Yani YÖK Başkanı’nın bugünden ortaya atılıp “Anayasa değişti, türbanı serbest bırakın” çığırtkanlığı yapmasına hiç gerek yoktu.

Beş ay bekleseler, istedikleri sonucu kolayca alabileceklerdi.

YÖK Başkanı beş ay sabredebilseydi, üniversitelerdeki son kaos görüntüleri yaşanmayacak, provokasyonlara açık bir ortam yaratılmayacaktı.

Yazıyı okurken, “acaba” diye düşündüm, “sakın bu Prof. Dr. Özcan da Ergenekoncu olmasın?”

Benim işim soru sormak

DANIŞTAY saldırısını gerçekleştiren katil eylemini, mahkemede “türban kararını alan yargıçları cezalandırmak” olarak açıkladı.

Yargılama süreci boyunca annesi ve kız kardeşi ile babası nasıl bir zihniyet içinde olduklarını sergilemekte tereddüt etmediler.

O günlerin gazetelerine bir göz atmak, bunu görmek için yeterli.

Katilin babası, İBDA-C’ye yakın bir haftalık dergide, oğlunun Ergenekon çetesi ile ilişkilendirilmesine duyduğu kızgınlığı anlatıyor.

Söyleşiden de açıkça anlıyoruz ki karşımızda radikal İslamcı bir baba var.

Ben buna dikkat çektim diye 2. Cumhuriyetçilerin gazetesinde ve İslamcı basında bir tek “Ergenekon’un medyadaki yeni uzantısı” ilan edilmediğim kaldı.

Ergenekon Çetesi’nin iyice soruşturulması gerektiğini ve iş kime kadar uzanıyorsa oraya kadar gidilmesi gerektiğini bu köşede yazdım.

Danıştay katilinin bu çeteyle ilgisi olduğu iddiaları, polisin sızdırdığı bilgilere dayanıyor.

Ve bunca yıllık gazetecilik yaşamımdan sonra biliyorum ki polisten her sızdırılan bilgi, bilgi değildir.

Ortada katilin en yakınlarının ve kendisinin beyanları var. Bir de polisin içinden bir grubun sızdırdığı “bilgiler”.

Gazeteci olarak bundan kuşku duymamdan daha normal bir şey olamaz.

Çünkü polisin içindeki o grubun, bir tarikatın ülkede egemen olması için oraya yerleştirilip, zaman içinde palazlandırıldığını da biliyorum.

2. Cumhuriyetçilere ve din tüccarlarına şunu hatırlatayım: Beni terörize edemezsiniz. Benim işim soru sormak, sizin misyonunuz benim sorduğum sorularla uyuşmuyor diye bundan vazgeçecek de değilim.

Gazetecilik, polisin sızdırdığı her bilgiyi doğru kabul edip, üzerine atlamak değildir.

Bir çeteyle ilgili olarak nasıl bir gazetecilik faaliyeti yapılması gerektiğinin örneğini arıyorsanız, Susurluk Kazası sonrası Radikal’lerini tekrar okumanızı öneririm.

Sigara yasağı işe yarıyor!

İNSANLARIN topluca çalışıp yaşadığı yerlerde uygulanacak sigara içme yasağının, tiryakiler için de bir kurtuluş yolu yaratabileceğine inandığım için, TBMM’deki sigara içme yasağı kanununu desteklemiştim.

Hürriyet binasında geçen pazartesi gününden beri kesin bir sigara içme yasağı uygulanıyor.

Kat aralarında bulunan sigara içenlere özel bölümler kaldırıldı ve binamız tamamen “dumansız” hale getirildi.

Sigara içmek isteyenler, binanın dışında bahçenin bir köşesindeki özel yere çıkmak zorundalar.

Pazartesi gününden beri, çok sigara içtiğini bildiğim arkadaşlarıma aynı soruyu soruyorum: “Bugün kaç sigara içtin?”

Normalde akşama kadar bir paket sigara içenlerin tüketimi 2-3 adede düşmüş durumda. Bunu başarabildiğini görüp, sigara içmeyi tamamen kesenler dahi var.

TBMM’den çıkan kanun yakında uygulamaya girecek.

Binamızdaki deneyim de gösteriyor ki sigara içme yasağının Batı’nın medeni ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de eksiksiz uygulanabilmesi mümkün. Bütün mesele bunu kimin uygulayacağında ve uygulama niyetiyle ilgili.

Görev kamu yöneticilerine düşüyor. Türkiye’yi dumansız bir cennet haline getirmek, öncelikle onların elinde!