Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

YÖK, bir tür ‘bilginler kurulu’dur

BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın ilginç bir ‘iletişim üslubu’ var.

Önce bir şeyler söylüyor. O söylediklerine eğer kamuoyundan ciddi bir tepki gelirse, sözcüsü aracılığıyla düzeltiyor: Ben öyle demek istememiştim, amacını aşan bir ifade, sözlerim yanlış yorumlandı vs.

Bunun arkasından da sıra ‘sözlerini yanlış anlayanlara’ yüklenmeye geliyor.

Son ‘ulema’ tartışmasından sonra da böyle oldu.

Başbakan şimdi de şöyle diyor: ‘Ulema, álim kelimesinin çoğuludur. Álim, bilgindir. Ulema, álimler yani bilginler anlamına gelir.’

Bunu söylerken de ‘sözlerini yanlış anlayanları’ cahillikle suçluyor, ‘açın Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne bakın’ diyor.

Ben Başbakan’ın dediğini yaptım. TDK Güncel Türkçe Sözlük’te ‘ulema’nın karşısında şunlar yazılı: 1 Bilginler. 2. din bilgisi Sarıklı din bilginleri. ‘Bursa uleması bütün memleketçe tanınır ve sevilirdi’ -Tarık Buğra.

Başbakan’ın bu kelimeyi kullanırken ‘din bilgisi’ndeki anlamını kastettiği, o gün kurduğu cümlenin bütününden kolaylıkla çıkartılabiliyor. Çünkü o cümle, esasen, örtünmenin dini inanç içindeki yerinden söz eden bir cümleydi.

Öte yandan şöyle söylemek de mümkün: Ülkemizin ‘bilginlerini’ temsil eden kurumlardan biri de herhalde bütün üniversite hocalarımızı yöneten YÖK olmalı. YÖK’ün bilginleri de toplanmışlar ve ‘üniversitede türbanlı eğitim olamayacağına’ karar vermişler. Bu bilindiğine göre Başbakan, neden hálá ‘bilginlere danışmak gerektiğini’ söylüyor?

Baykal’a kaderin bir oyunu mu bu!

DENİZ Baykal bir kez daha CHP Genel Başkanı oldu. Baykal, tek başına girdiği seçimde 1223 oyun 1128’ini almayı ‘başardı’. Baykal’ın bu seçim başarısı, bana eski Doğu Bloku’ndaki ‘demokratik seçimleri’ hatırlattı. Tek adayla girilen, kimsenin aday olmaya teşebbüs dahi edemediği ‘demokratik’ seçimleri.

Kurultay, genel başkanlığa aday olabilmek için delegelerin beşte birinin imzasını öngören tüzük maddesinin değiştirilmesi için yapılan girişimi de reddetti.

Böylece çok büyük ve beklenmeyen bir sürpriz olmazsa CHP’yi önümüzdeki seçime 1938 doğumlu Deniz Baykal’ın götüreceği de kesinleşti.

Türkiye’de önde gelen siyasi partilerin genel başkanlarının yaşlarına bakınca bunun ‘Deniz Baykal’a kaderinin bir oyunu’ olduğunu da düşündüm.

Ecevit ve Demirel’in yaşlarını öne sürerek, ‘artık gençlere de şans verilmeli’ dediği günleri hatırladım. ‘Genç olduğunu kanıtlamak için’ blucinler giydiğini, beyaz eşofmanları içinde ‘jogging’ yaptığını.

Önümüzdeki seçimlerde Baykal’ın karşısında yarışacak olanların hepsi Baykal’ın ‘neredeyse çocuğu yaşında’. AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan 1954 doğumlu. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, 1957. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar 1951, ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu 1963 doğumlu.

‘Hindistan’ deyince ne anlıyorsunuz?

ANKARA Ticaret Odası, İngilizce konuşan ulusların Türkiye’ye ‘Turkey’ dememesi için yeni bir kampanya başlatmış.

Oda’yı rahatsız eden husus ‘Turkey’ kelimesinin İngilizce’de aynı zamanda ‘hindi’ anlamına da gelmesi.

Geçmişte de böyle bir kampanya başlatılmış ancak bir sonuç alınamamıştı.

Alınması da zaten beklenemezdi, çünkü ‘dil’ o kadar hızla ve kolayca değiştirilebilecek bir şey değil.

İngilizce konuşan insanların, yaşadığımız ülkeden söz ederken ‘Turkey’ dediklerinde gözlerinde ‘bir hindi’ canlandığına hiç tanık olmadım. İngiltere Milli Takımı’ndan çuvalla gol yediğimiz dönemlerde, İngiliz tabloid gazetelerinin ‘Stuffed turkey’ (Hindi dolması) başlıkları attığını hatırlıyorum, hepsi o kadar.

Şöyle düşünelim: ‘Hindistan’ dediğimizde, bizim kafamızda ‘hindilerin yaşadığı ülke’ mi canlanıyor? Ya da ‘Mısır’ dediğimizde, o ülkeyi ‘ısırmak’ mı istiyoruz?

İngilizce’de ‘talk turkey’ diye bir deyim de var. ‘Dobra dobra konuşmak’ anlamına geliyor. Amerikan argosunda ise ‘turkey’, ‘başarısız piyes’ anlamına geliyor.

Ben de bir ‘talk turkey’ yapayım: ATO’nun kampanyası gerçek bir ‘turkey’.