AB istediği için değil, kendimiz için..
Avrupa Birliği Komisyonu’nun dün açıkladığı “İlerleme Raporu”nun ve “Strateji Belgesi”nin içeriği Türkiye’de eminim bazı çevrelerde sevinçle karşılanacak.
Bu rapordan sonra, AB’nin Türkiye’yi zaten hiçbir zaman üye olarak kabul etmeyeceği, AB’ye uyum için gösterilen çabaların ve yapılan reformların bu nedenle gereksiz olduğu gibi görüşlerin daha yüksek sesle tekrarlanacağına tanık olacağız.
Birçok kişinin de bir hayal kırıklığı içine gireceğini şimdiden görebiliyorum.
Bunların hepsi “boş” şeyler..
Avrupa Birliği üyeliği Türkiye’nin uzun vadeli bir hedefi..
Bu hedefe ulaşmanın çok kolay olmadığını sanırım içimizde bilmeyen yok.
Ne var ki, bu hedefe ulaşmak sadece bizim elimizde olan bir şey de değil.
Gereken her şey yapılsa bile bizim dışımızda gelişebilecek ve bugünden kestirilmesi zor politik tercihler ve olaylar, bu üyeliğin gerçekleşmesinin önünde bir engel oluşturabilir.
Öte yandan, gelişmiş Batı medeniyetinin bir parçası olma isteği ise taa Tanzimat’a kadar uzanan köklü bir geçmişten güç alıyor.
Ve bu hedefe ulaşmak ise sadece bizim elimizde.
Bunu unutmamak gerek.
Çocuklarımızın geleceği
Şunu net olarak söylemeliyim: Demokratikleşme, insan hakları ve ekonomimizdeki yapısal bozuklukların giderilmesi sadece AB’ye üyelik için yapılması gereken şeyler değil.
Bunu kendimiz için yapmak zorundayız.
Çocuklarımızın, torunlarımızın gelecekte medeni ve huzurlu bir ülkede yaşamalarını sağlamak için bunları yapmak zorundayız.
Soracağımız soru şu olmalı: Çocuklarımızın nasıl bir ülkede yaşamalarını istiyoruz?
İşkencenin yaygın ve sistematik bir uygulama olduğu, bireysel hak ve özgürlüklerin döneme göre değişik gerekçelerle sınırlandırıldığı, ekonomisi batmış, borç içinde yüzen bir üçüncü dünya ülkesinde mi yaşasınlar?
Yoksa, insan haklarına saygı gösterilen, herkesin kişisel hak ve özgürlüklerini serbestçe kullanabildiği, ekonomisindeki sorunlarını çözmüş, kendi gücüyle de ayakta durabilen bir ülkede mi yaşasınlar?
Sanırım birinci ülkeyi tercih edenler bunu kendilerine bile itiraf etmeye utanacaklardır.
Türkiye’nin tercihi ikincisidir.
Demokrasi hakkımız…
Böyle bir ülke yarattığımız gün AB üyesi olsak ne olur, olmasak ne olur?
Bugün AB hedefine yürümek için gerçekleştirdiğimiz reformların ve dönüşümlerin, bizim dışımızda alınan kararlara duyulacak tepkilerle kesilmesi tehlikesine karşı hepimiz uyanık olmalıyız.
Reformları sürdürmeliyiz. Bunu kendimiz için yapmak zorundayız, başkası istediği için değil..
Türk halkı, Türkiye AB üyesi olsa da olmasa da medeni bir ülkede yaşama hakkına sahip ve buna layık bir halktır.
İngilizlerin, Fransızların, Almanların, Litvanyalıların, Çeklerin vs. layık oldukları gelişmiş demokratik haklara sahip olmak, Türklerin de hakkıdır.
AB’de gelişmeler istediğimiz şekilde gerçekleşmedi diye hayal kırıklığına uğramak ve gerisine “boş vermek” gibi bir lüksümüz yok.
Hedefimiz çağdaş Batı uygarlığı düzeyine çıkabilmektir.
AB bizi istese de istemese de bu hedeften vazgeçemeyiz.