MİLLİYET

Acaba AKP samimi mi? Bekleyip göreceğiz…

 Türkiye’de laik demokratik düzen tehdit altında mıdır?
İktidardaki “İslamcılar” takiye mi yapıyorlar, gerçek niyetleri demokrasinin kendilerine sağladıkları olanaklardan yararlanıp, düzeni kalıcı biçimde değiştirmek midir?

Milli Güvenlik Kurulu’nun yetkilerinin sınırlandırılmasının ardındaki temel niyet laikliği en kuvvetli koruyucusundan mahrum bırakmak mıdır?
Bu soruların, son zamanlarda emekli generallerin yaptığı çıkışların da etkisiyle bazı çevrelerde ve kişilerde sorulmaya başlandığını görüyorum.
Soruları soranların bu konudaki yanıtları belli: AKP iktidarı, Türkiye’yi laiklik dışı bir düzene doğru götürüyor.

‘Rotalarını’ çizdiler…
AKP iki yıllık geçmişi olan bir parti. Kurucularının ve bugünkü yöneticilerinin siyasi geçmişleri, AKP’nin içinden doğduğu RP’nin bilinen politikaları, laikliğin tehdit altında olduğunu düşünenlerin referans noktasını oluşturuyor.
Hatta bazı AKP’li bakanların ve milletvekillerinin bazı konuşmaları ve bazı hükümet icraatları da böyle düşünenlerin haklı olabileceği endişesini yaratıyor.
Şimdi burada durup AKP’nin nasıl bir siyasi parti olduğuna bakmamız gerekiyor.
Abdullah Gül, dün Milliyet’te yayımlanan Derya Sazak’la yaptığı söyleşide AKP’ye yönelik bu eleştirinin haksızlığını vurguluyor. AKP’nin, demokrasiye, şeffaflığa ve kendi değerlerimize önem veren bir siyasi felsefesi olduğunu söylüyor. Bu özelliğiyle de öteki İslam ülkeleri için bir model oluşturacağını belirtiyor: “Şunu ispatlamaya çalışıyoruz: Müslüman bir toplum, Müslüman insanlar, Müslüman bir ülke aynı zamanda çağdaş, modern dünya ile birlikte, kadınlar ve erkeklerin eşit şekilde yönetimi şeffafça paylaştığı yönetim modeliyle Türkiye başka ülkelere de ilham kaynağı olabilir” diyor.
Recep Tayyip Erdoğan da partisinin felsefesini “muhafazakâr demokrasi” olarak isimlendiriyor. AKP, bu ismi taşıyan bir de kitap yayımladı. Dr. Yalçın Akdoğan tarafından yazılan kitap, AKP’nin bildiğimiz herhangi bir İslamcı partiden farklı bir rotada yol almak istediğini ortaya koyuyor.
Bu kitabı okudum.
“Muhafazakâr” değilim, bu nedenle kitapta yazılanların tümüyle hem fikir olduğumu söyleyemem. Ama şunu da söylemek zorundayım: Türkiye’de ilk kez muhafazakâr olduğunu söyleyen bir parti, şeffaflık, çoğulculuk, insan hakları, toplum ve birey ilişkileri üzerine benim de itiraz etmeyeceğim şeyler söylüyor.

Ama ya ‘takiye’ ise?
Türkiye’nin bugüne kadar yaşadığı sorunların temelini “muhafazakâr” olduğunu söyleyen partilerin, aslında “demokrat” olmamaları oluşturuyordu.
Eğer, kendilerine “demokrat” sıfatını uygun gören bu partiler gerçekten demokrat olabilselerdi, Türkiye, AB ile uyum konusunda bugün çektiği sıkıntıların bir çoğundan yıllar önce kurtulmuş olurdu.
Belli ki AKP yönetimi, İslamcı siyasi partilerle arasında belirgin bir çizgi çizmeye çalışıyor. Bununla da kalmıyor, kendisinden önceki öteki muhafazakâr partilere göre daha demokrat bir söylem içinde olmaya çabalıyor.
Bunların hiçbir anlamı olmadığını söyleyemeyiz.
AKP’nin iki yıllık geçmişi içinde bu büyük dönüşümü tamamlayıp, bitirmiş olmasına, ideolojik bir tutarlılık ve bütünlük sergilemesine de zaten imkân olamazdı.
Bu bir süreçtir ve bu süreçte AKP yöneticilerinin ne kadar samimi olduklarını bize ancak zaman gösterecek.
Peki AKP yöneticileri gerçekten samimi değillerse? Bugün söyledikleri sözler, gizli amacı örtmek için yapılan bir “takiye” ise? Gerçek amaç, herkesi uyutup, laik düzeni yıkmak ise?
Bunlar da ihmal edilebilecek sorular değildir.
Yarın devam edeceğiz.