MİLLİYET

Adamın biri bir gün Amerika'ya gitmiş…

 Geçtiğimiz hafta sonundan beri New York’tayım.. Ve bu kente her geldiğimde olduğu gibi kendimi sanki buranın yerlisiymiş gibi hissediyorum.

Buna neyin yol açtığını bilmiyorum.. Sanıyorum, sokaklarda dolaşan herkesin benim kadar “yabancı” ve benim kadar “yerli” görünmesinden kaynaklanıyor bu..
Bir de sabah kapıyı açtığımda kapının koluna sıkıştırılmış olarak bulduğum bir gazeteden..
Saat farkına alışamamanın doğal bir sonucu da sabah çok erken kalkıp gazeteyi ölüm ilanlarına kadar didiklemek olunca, insan kendisini elbette yabancı gibi hissedemiyor.
Pazar günkü The New York Times’da uzun süredir benim de kafamı kurcalayan bir sorunun yanıtı vardı.
Gazetenin “Styles” bölümünde yer alan bir manşet haberini, bir mezar taşının fotoğrafı tamamlıyordu..
Mezar taşına şöyle yazılmıştı: Adamın biri barın içine doğru yürüdü..
Başlıkta da şu yazılıydı: Fıkra öldü!

Fıkra öldü çünkü…
Fıkranın ölüm nedenleri arasında baş suçlu olarak internet gösteriliyor.
İnternette e-postalar aracılığıyla dolaşan ve çoğu kez görsel malzemelerle de beslenen esprilerin yaygınlaşmasının doğal bir sonucu bu..
Dolaşım o kadar hızlı gerçekleşiyor ki, bir kişinin bildiği bir fıkrayı, aynı anda binlerce kişi öğrenebiliyor ve böylece fıkra anlatmaya kalktığınızda, bir fıkra anlatıcısının başına gelebilecek en kötü şeyle karşılaşıyorsunuz: “Ben bunu biliyorum!”
Ve bir başka “doğal ölüm nedeni”: E-postalarla dolaşan fıkralarla o kadar çok karşılaşıyorsunuz ki giderek fıkralara karşı ilginiz azalıyor, okuma zahmetine bile katlanmıyorsunuz.

Kadınlar anlatamıyor!
Fıkraların ve fıkracılığın ölümünün bir başka nedeni de toplumsal kültürün “feminizasyonu”..
Kadınlar artık eskisine göre toplumsal yaşamımızın daha çok içindeler ve ne yazık ki fıkra anlatmayı başaramıyorlar!
Profesör John Morreall şöyle diyor: Kadınların fıkra anlatamadıkları herkesçe bilinen bir gerçek. Benim tespitlerime göre bunun en önemli nedeni, kadınların fıkraları hatırlamayı başaramıyor olmaları!
Benim bu konuda bir araştırmam yok ama bazı gözlemlerim var: Bugüne kadar bir fıkrayı doğru dürüst, başından sonuna kadar anlatabilen bir kadınla hiç karşılaşmadım. Ya başını unuturlar, ya sonunu ve onun gönlünü hoş etmek için çok isteseniz bile gülemezsiniz..
Profesör Morreall bunun kadın mizahının tarihsel kökenlerinden ileri geldiğini söylüyor.. Çünkü kadın mizahı, esasen kişisel deneyimlerin aktarılması üzerinde gelişirmiş..
Öte yandan kadınların “fıkranın ölümünden” sorumlu tutulmasını gerektiren başka gerekçeler de var:

Gençler tahammülsüz
Cinsiyet ayrımcılığı, cinsel taciz gibi günümüz modern yaşamının yeni kavramları yüzünden eskiden erkekler arasında rahatça anlatılan fıkraların artık işyerlerinde kolayca anlatılamıyor olması..
Ve aynı şekilde “politik doğruculuk” adına ırkçılık kokan fıkraların da artık anlatılamaması..
Bir başka neden ise gençlerin giderek daha tahammülsüz olmaları olarak gösteriliyor.
Gençler neredeyse bir tek cümlelik şakalar istiyorlarmış. Bir fıkranın sonuna kadar beklemeye tahammülleri yokmuş..

Yetenekli, ünsüz ve fakir
Benim bu görüşlere ekleyebilecek bir fikrim var..
Bence fıkranın ölümünün baş nedenlerinden biri, fıkra yazarınının hak ettiği ünü ve parayı hiç kazanamıyor olması…
Sonuç olarak “fıkra” deyip geçtiğimiz şeyi de düşünen, espriyi bulan ve bunu en kısa şekilde yazan bazı insanlar var ve bu insanların kim olduklarını hiçbir zaman bilemiyorsunuz. Readers Digest’e ya da Playboy’a bir fıkra satıp karşılığında üç kuruş almak ve kimse tarafından tanınmamak… Bu, çağımızda kolay tahammül edilebilir bir şey değil gibi geliyor bana..
Çağımız televizyon çağı ve her faninin birkaç dakikalığına bile olsa şöhreti yakalama olasılığına karşı, fıkra yazarları ne doğru dürüst para kazanabiliyorlar ne de şöhret olabiliyorlar.
Beş cümleyle bir fikri anlatıp üstelik herkesi güldürebilecek bir yeteneğe sahipseniz, gününüzü fıkra yazmaya harcayacağınıza, neden oturup kendi mizah öykülerinizi, romanlarınızı, tiyatro komedilerinizi yazmayasınız ki?