MİLLİYET

Aklımız enkaz altında

 Ortega Y. Gasset’in bir sözü var: “İnsanlığın gerçek hazinesi, binlerce yıldan bu yana taş üzerine taş koyar gibi biriktirdiği hatalarının toplamıdır.”

Hatalarının neler olduğunun farkında olan insan onları tekrarlamaz. Onlardan dersler çıkarır ve bu bilgiyi ortak aklının bir köşesinde tutmaya devam eder. Bizi hayvanlar âleminin öteki üyelerinden ayıran en önemli özelliğimiz gerçekten de budur.
Dün sabah erken saatlerden beri Bingöl’den gelen fotoğraflara, haberlere ve televizyon görüntülerine bakarken bunu düşündüm:
Biz nasıl insanlarız?
Bu topraklarda depremlerin olduğunu binlerce yıldır biliyoruz.
Bu depremleri önleyebilecek bir güce sahip olmadığımızı da..
Depremlerde hangi binaların yıkıldığını, hangi binaların yıkılmayıp ayakta kaldıklarının da farkındayız.
Hangi zemindeki binaların depremlere dayanabileceğini, hangi zemindeki binaların depremlerde un ufak olabileceğini de biliyoruz.
Ama her depremden sonra aynı tabloyla karşılaşmaya da devam ediyoruz:
Hırsız müteahhitler, rüşvet yiyen bürokratlar ve belediye görevlileri, yıkılan binaların altında yıllar içinde can veren yüz binlerce insan…

Bu deprem ‘görülmüştü’
Bingöl’de çok yakınlarda bir deprem olacağını da biliyorduk.
Bu konuyla ilgilenen bilim adamlarımız var. Milliyet’te 29 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan bir haber Prof. Dr. Niyazi Türkelli’nin yaptığı bir uyarıyı duyuruyor: “Erzincan ile Erzurum arasında deprem açısından riskli bir bölge var. Bu bölge Erzincan’ın Üzümlü kazasından Karlıova’ya doğru uzanıyor. Kuzey Anadolu fay hattının bir kolu.. Burada kırılmamış bir – iki yer var. Kırılmamış fayın uzunluğu yaklaşık 50 – 60 kilometre. Bu fayların ucunda aktivite var. Yıkıcı depremlere yol açabilecek potansiyele sahip. Bingöl ile Karlıova arasında risk görülüyor.”
Prof. Dr. Niyazi Türkelli’nin habere konu olan raporunda yer alan, ancak gazetede yayımlanmayan bir bölüm de şöyle: “Bölgede mevcut deprem potansiyeline rağmen alınması gereken kısa ve uzun vadeli tedbirlerin planlı bir şekilde yürütüldüğüne dair deliller maalesef mevcut değildir. Altyapı yetersizliği, plansız şehirleşmeler, yapıların büyük ölçüde yapı denetiminden yoksun olarak yapılması, deprem tehlikesinin yerel yönetimlerin gündeminde üst sıralarda yer almaması muhtemel can ve mal kayıplarının yüksek olacağının göstergeleri olarak kabul edilmelidir.”

Laf çok, önlem yok
Bu uyarı, tıpkı Körfez Depremi’nden önce yapılanlar gibi herkesin bir kulağından girdi, ötekinden çıktı..
Hatta haberin yayımlandığı günlerde bazı okuyucularımızdan “karamsarlık yaydığımız” eleştirilerini de aldık. Sanki biz bunları yazmasak deprem hiç olmayacakmış gibi..
Şimdi ahlar, vahlar içinde Bingöl’de ölüp giden insanlarımızın arkasından ağıtlar düzeceğiz: Yaralar sarılacak, devletimiz güçlüdür, suçlular cezalarını çekecekler, vs..
Üzerimize düşen hiçbir görevi doğru dürüst yerine getirmemiş olmaktan utanmayacağız.
Yardım kampanyaları düzenleyecek ve böylece vicdanlarımızı rahatlatacağız.
Ne zamana kadar?
Geliyorum diye bas bas bağıran bir başka depreme kadar!
Sonrası yine aynı tablo olacak: Devletimiz güçlüdür, yaralar sarılacak, suçlular cezasız kalmayacak..
İnsanlığın en önemli hazinesinin, geçmişteki hataları olduğunu düşünmeyeceğiz, hatalarımızdan ders almayacağız, gelmesini önleyemeyeceğimiz ama zarar vermesini önleyebileceğimiz yeni depremleri hiçbir şey yapmadan, çürük binaların içinde öylece oturarak bekleyeceğiz..
Biz nasıl insanlarız?