MİLLİYET

Arhavi ve Kızıltepe.. Hani hukukun üstünlüğü?

 Avrupa Birliği’ne girmek için yapılan bütün yasal reformların Batılı bazı çevrelerde “kuşku” ile karşılanmasına ve “uygulamayı görelim” denmesine genellikle sinirleniyoruz.
Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasiye ulaşma yolunda yaptığı bütün bu güç reformların bir şüphe ile karşılanması karşısında ulusal gururumuzun kırıldığını bile söylemek mümkün.
Milliyet’te pazar günü bir haber yayımlandı.

Hopa – Ardeşen Yolu’nun Arhavi geçişinde yaşanan bir hukuk skandalı bu…
Yüce Divan tartışmalarında da sıkça konuşulan Karadeniz Sahil Yolu’nun Ardeşen – Hopa arasındaki bölümünün Arhavi geçişi, ilçe belediyesi ve sivil toplum kuruluşlarınca eleştiriliyor.
Mühürlendi ama…
Eleştiri haksız da değil..
İlçenin tek sahil şeridi, dolgu bir yolla yok ediliyor.
Bu nedenle Van 100. Yıl Üniversitesi’ne bir alternatif geçiş yolu projesi de yaptırılmış. Doğayı katletmeyen, daha da ucuza mal olacak bir alternatif güzergâh..
Arhavi’de oluşan sivil tepkinin hukuki bir sonucu da var.
Arhavi Belediyesi ve sivil toplum kuruluşlarının Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’nde açtıkları davada 27 Ağustos 2004 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı da verilmiş.
Ve yol inşaatı mühürlenmiş.
Karayolları’nın mahkeme kararına yanıtı projeyi 25 metre daha denize doğru kaydırarak yeni bir projeymiş gibi inşaatı devam ettirmek.
Kararı ‘takan yok’
Müteahhit firmanın yetkilisi, Karayolları Genel Müdürlüğü’nden inşaata devam etmek konusunda talimat aldıklarını da söylüyor.
Karayolları Genel Müdürü de, “Sorun yok, proje tüm hızıyla devam edecek” diyor.
Ortada Bölge İdare Mahkemesi kararı var, takan yok..
Mühür kırma suçu her gün işleniyor, suç duyurularına aldıran bir savcılık yok..
Böyle bir ülkede hukukun üstünlüğünü sağlamaktan, “demokratik hukuk devleti”nden söz edebilmek mümkün mü?
Bir karanlık olay
Bir haftadır Mardin’in Kızıltepe ilçesinde de ilginç şeyler oluyor.
Teröristlere karşı yapıldığı ileri sürülen bir operasyonda 12 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi ve babası güvenlik güçlerince öldürüldü.
Öldürülen çocuğun olaydan çok kısa bir süre önce sokakta arkadaşlarıyla oynamakta olduğu, çocuğun öğretmeni de olan bir görgü tanığı tarafından açıklandı.
Mahalle sakinlerinin ifadelerinde, önce uzun bir tarama sesi duyulduğu, sonra dört beş el daha ateş edildiği ama “teslim ol” çağrısının yapılmadığı yer alıyor.
Olay gününden beri devlet yetkilileri gazetecilerin sorularına tatmin edici bir yanıt veremiyorlar.
Böyle bir yanıt veremedikleri gibi olayı titizlikle ve ciddiyetle soruşturduklarına ilişkin bir işaret de yok.
Vatandaşlarının can güvenliğini korumak için “operasyon” yapan güvenlik güçlerinin, bu operasyonlarının bir cinayete dönüşüp dönüşmediği hâlâ karanlık.
Haksızlar mı?
Ve olayı karanlıkta bırakmak konusundaki bu ısrar, kuşkuların ve dedikoduların büyümesine de yol açıyor.
Böyle bir ülkenin “hukuk devleti” olduğundan, hukukun üstünlüğünden söz edebilir miyiz?
Arhavi Türkiye’nin bir ucunda, Kızıltepe diğer ucunda..
Birbirinden tamamen farklı iki olay karşısında devlet görevlilerinin takındığı tutuma bakınca, AB konusunda Türkiye’ye tereddütle yaklaşan bazı çevrelerin “uygulamayı görelim” demeleri haksız mı?