Aşkale'de Nazi kampı yoktu ama..
Hermann Hesse, “Sonuna kadar yaşanıp çözümlenmemiş her sorun, dönüp dolaşıp ileride yeniden karşımıza çıkar” diyor.
Bunu yaşamın her alanına genelleştirebiliriz. İkili ilişkilerimiz açısından da bu böyledir, toplumsal yaşamda tarih içinde karşılaştığımız olaylar açısından da böyle…
Eğer yaşadığımız sorunlarla yüzleşmeye cesaretimiz yoksa ve bunu halının altına süpürüp görmemeyi tercih ediyorsak, ondan hiçbir zaman kurtulamayacağımızı da bilmeliyiz.
Bir gün halı kaldırılır ve görmemeyi tercih ettiğimiz sorunlarımız karşımıza bir vampir gibi dikiliverir.
Yılmaz Karakoyunlu’nun “Salkım Hanım’ın Taneleri” romanından yola çıkılarak çekilen filmle ilgili tartışmalara bakınca bunu düşünüyorum.
İnsani değildi…
Romanda sözü edilen Varlık Vergisi, 11 Kasım 1942’de yürürlüğe girdi. Verginin amacı 2. Dünya Savaşı şartlarında yükselen enflasyon, karaborsacılık ve stokçuluk nedeniyle doğan aşırı gelirlerin vergilendirilmesi ve ücretliler üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesiydi.
Ancak uygulama yine o günün dünyasına hakim olan siyasi şartlar nedeniyle ‘milliyetçi’ sonuçlar yarattı.
Varlık Vergisi uygulaması, yasa metninde böyle bir şey öngörülmemiş olmasına rağmen ülkenin gayrimüslim vatandaşlarının aleyhine işletildi.
Maliye Bakanlığı, 4 tür Varlık Vergisi mükellefi belirlemiş ve bunları harfli simgelerle tanımlamıştı. (M) Müslüman vatandaşları simgeliyordu ve matrahlarının yüzde 12.5’unu ödeyeceklerdi. Gayrimüslümler (G) için bu oran yüzde 50, dönmeler (D) için yüzde 25 olacaktı.
Vergi oranı yüksek olan gayrimüslimlerin önemli bölümü, ellerindeki avuçlarındakini vergilerini ödemek için sattılar. Sermaye böylece el değiştirdi. Vergisini ödeyemeyen 1400 gayrimüslim mükellef, Erzurum Aşkale’deki çalışma kampına gönderildi ve orada Aralık 1943’e kadar zorunlu çalışmaya tabi tutuldular.
Yükümlülerin nakil şartları son derece kötüydü, kamptaki yaşam koşulları insani değildi, çalışma şartları kötüydü.
Yaşanmamış sayamayız
MHP’li milletvekili bugün sinirleniyor ama gerçek buydu: Şartlar Nazi’lerin toplama kamplarındaki kadar vahşi olmamasına rağmen insanlık dışıydı… Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşlarından bir bölümünü, sırf inandıkları peygamber farklı diye cezalandırmış, çalışma kamplarına yollamıştı.
Bunları yaşanmamış sayamayız.
Bugün biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına düşen görev o zamanın iktidarının giriştiği bu ırkçı uygulamayla yüzleşmek ve bir daha benzerlerinin yaşanmaması için her zaman uyanık olmaktır.
O günün dehşet verici koşullarını yaşayan birçok vatandaşımız hâlâ hayattalar. Ve onlar bugün büyük bir affedicilikle bu konuyu gündeme dahi getirmiyorlar. Kimbilir belki de MHP’li bir milletvekilinin önceki günkü çıkışına benzer bir çıkışla karşılaşmamak, bu ülkeye olan inançlarını bu yüzden yitirmemek istiyorlar…
Gözler tamamen kapanmamalı
Ama bu, toplum olarak o yıllarda yaşananlara gözümüzü kapatmamızı gerektirmiyor. “Salkım Hanım’ın Taneleri” isimli roman, bir sanatçının ülkesine ve halkına karşı duyduğu bu sorumluluğun bir ifadesi olarak değerlendirilmeli.
Bu romandan yapılan filmin TRT ekranlarından gösterilmesinin de bir sakıncası yok. Bugün kimse Almanları, Hitler’in işlediği suçlardan sorumlu tutmuyor. Aynı şekilde bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni de 1942 Hükümeti’nin suçları nedeniyle sorumlu tutmayacak.
Erdemli insan, başkalarına karşı değil, kendisine karşı hoşgörüsüz olmayı başaran insandır.
Vatan hainliği suçlamalarını dile getirmeden önce bunu da hatırlamakta her zaman yarar var.