Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kanal 7’deki ‘İskele – Sancak’ programında “Geçmişte dini istismar yanlışına biz de düştük. Şimdi bunu gözetmek zorundayız. Dini siyasette istismar edemeyiz. Kırmızı çizgilerimizden biri de bu” sözleri tesadüf bu ya benim “İslamcılar 10. Yıl Marşı’na neden karşı?” yazımın yazıldığı günün gecesine denk geldi. (Yazıyı 1 Mart günü yazdım, 2 Mart tarihli Milliyet’te yayımlandı. Televizyon programı ise 1 Mart gecesi geç saatlerde yayımlandı.)
O yazımda bir özeleştiri ile desteklenmeyen değişim iddialarının ciddiye alınmasının mümkün olmadığını söylüyordum.
Kastettiğim kişilerden biri de Başbakan Erdoğan’dı. Şimdi bu özeleştiri yapıldığına göre, bunu da belirtmem gerekiyor.
Bu özeleştiri dünkü Milliyet’te yayımlanan haberlere göre “İslamcı” çevrelerde Mehmet Metiner’e gösterilen kadar şiddetli bir tepkiyle karşılanmadı. Bu söz daha çok “Başbakan’ın kendisini bağlar” yorumuyla geçiştirildi.
Bu özeleştirinin “laiklik savunucuları”nın bir bölümü tarafından da tereddütle karşılanacağını, “takiye” kuşkularının belirtileceğini de biliyorum.
Her söz sahibini bağlar
Ben kişisel olarak bir siyasetçinin kamuoyu önünde söylediği her sözün gün gelip onu bağlayacağını düşünürüm.
Aradan geçen onlarca yıla rağmen yeri geldiğinde hâlâ Süleyman Demirel’in “Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” gibi sözlerini çıkarıp önüne sürebiliyoruz..
Ya da Tansu Çiller’in “Malvarlığımı Mehmetçik Vakfı’na bağışlayacağım” sözlerini.. Necmettin Erbakan’ın “Gulu gulu dansı yapıyorlar” demecini..
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir siyasetçinin söylediği bir söz eninde sonunda önüne çıkartılır ve söyleyeni siyasi olarak bağlar. Bunu biliyoruz..
Bu nedenle Başbakan’ın sözlerini önemsiyorum. Aslında bunun AKP hareketinin oluşum günlerinde yapılması gereken bir özeleştiri olması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu gecikme sözlerin önemini eksiltmiyor.
Bundan sonra Başbakan’dan beklenecek şey, bu sözlerinin samimiyetini ortaya koyacak davranışlar içinde olmasıdır.
Verilen sözlerin, yapılan özeleştirinin gerçekliğini bunlar ortaya koyacak.
Ayrılık ya da tasfiye
Başbakan eğer “kırmızı çizgilerini” sıkı sıkıya takip eder ve partisinin de bağlı kalmasını sağlayabilirse, bu önümüzdeki dönemde ciddi bir siyasal ayrılmanın da nedeni olacaktır..
Yeni Şafak, Vakit gibi “İslamcı” gazeteleri ve bazı köşe yazarlarını takip edenler biliyorlar ki bu kesimde din esaslarına dayalı bir devlet düzeni özlemi içinde olanların sayısı hiç de küçümsenemez.
Aynı şekilde bugünkü AKP kadrolarının, belediye seçimleri adaylarının önemli bölümü de Başbakan’ın geçmişte eleştirdiği hatayı bizzat işlemiş kişilerden oluşuyor.
Bütün bir siyasi kadronun eşzamanlı olarak dönüşümünün mümkün olamayacağını tahmin etmek zor değil.
Bu dönüşümü gerçekleştirmekte zorlananların, geçmişteki siyasi çizgilerini savunmakta kararlı olanların önümüzdeki bir süreç içinde AKP’den tasfiyelerini de beklemeliyiz.
AKP’nin “muhafazakâr demokrat” bir merkez partisi olması sürecidir bu aynı zamanda..
Türkiye siyasetinde seçim sonrası yaşanan deprem, öyle görüyorum ki daha bir süre devam edecek.
Düzeltme:
Dünkü yazımda bir hata var: Marc Grossman, ABD Dışişleri Bakanı değil, ABD Dışişleri Bakan yardımcısıdır. Düzeltir, yazımın tashihini yeterince dikkatli yapmadığım için özür dilerim.