Bizim kuşak maçı neden kaybetti?
Sanıyorum şunda hepimiz hemfikiriz: Türkiye bugün yaşadıklarını yaşamak zorunda olan bir ülke değil. Bunu hak etmiyor.
Ne gelir dağılımının böyle bozulmasını, ne çocuklarımızın, torunlarımızın geleceklerini bugünden ipotek altına alan ekonomik yapıyı ne de hiçbir çağdaş soruna çözüm getiremeyen siyasal yapıyı…
Türkiye, sahip olduğu olanaklarla karşılaştırıldığında bugünkünden çok daha iyi bir noktada olmalıydı.
Geçenlerde gelir dağılımındaki çarpılmayı ve orta sınıfın giderek yok olduğunu gösteren bir istatistik yayımlamıştım. Ve bu sonuca bakarak bizim kuşağımızın ‘maçı kaybettiğinin belli olduğunu’ söylemiştim.
Okuyucularımdan aldığım e – postalar bu konu üzerinde biraz daha durmam gerektiğini söylüyor.
Gelişme var ama…
Birçok okuyucum (ki benden en az yirmi yıl yaşlı olduklarını verdikleri örneklerden çıkarıyorum) Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki Türkiye ile bugünkünü kıyaslayarak aslında iyi yol aldığımızı, bu kısa süreye birçok toplumsal devrimi de sığdırabildiğimizi yazdı.
Evet, bizden önceki kuşakların hakkını teslim etmem gerek. Nüfusunun neredeyse beşte birinin okuma yazmayı ancak bildiği bir ülkeden, yüzde 90’ın okuryazar olduğu bir nüfus yapısına geçebildik.
Topluiğneyi bile ithal etmek zorundaydık, bugün otomobil de dahil olmak üzere birçok önemli malı üretebiliyoruz. Daha çok tüketim, daha çok üretim yapıyoruz.
Ben 1956’da doğdum. Çocukluğumu geçirdiğim ülke ile bugün kendi çocuğumu büyüttüğüm ülkenin aynı yer olmadığının farkındayım.
Ama yine de özellikle benim kuşağımın bu ülke için yapması gereken şeyleri yapmakta beceriksiz davrandığına inanıyorum.
‘Gri’lerimiz yoktu bizim
Bizim büyüdüğümüz, eğitildiğimiz dönemde dünyanın nasıl bir gelişme içinde olduğunu dikkate alıyor, bizim bu gelişmeyi yakalayamadığımızı düşünüyorum.
Bizim kuşağımız bizden öncekilerden çok daha iyi bir eğitim gördü. Daha müreffeh bir ülkede yaşadık. Dünyada nelerin olup bittiğini izleyebilmek için her türlü olanağımız vardı. Türkiye’nin kabuğunu kırmayı başardığı 1980’leri, 1990’ları yaşadık. Ama bugün geldiğimiz noktaya bakınca yapabileceklerimizin hepsini yapabildiğimize bir türlü ikna olamıyorum.
Biz gençliğimizi birbirimizi öldürmeye kadar varan bir çatışma ortamında yaşadık. Kendi bildiğimizin her zaman en doğru olduğuna inandık, bizim gibi düşünmeyen herkese hain yaftasını yapıştırmakta sakınca görmedik. Birbirimizi dinlemedik, uzlaşamadık.
Dünyanın nasıl değiştiğini kavrayamadık. Kendi yarattığımız küçücük bir dünyanın içinde sadece siyahlar ve beyazların olduğuna inanarak yaşadık.
Bu bir rastlantı değil
Bugün Türkiye’nin siyasal yapısı kilitlendiyse, ekonomisi ağır borçlar altında eziliyorsa bunda yapabildiklerimizden çok, yapamadıklarımızın rolünün olduğuna inanıyorum.
Gasset, “Eski Romalılar otomobili icat etmemişlerse bu rastlantı değildir. Roma tarihinin gidişini etkileyen etmenlerden biri de Latin insanının teknik beceri yoksunluğu olmuştur. O beceriksizlik, ilkçağ dünyasının çökmesinde en büyük rolü oynayan etmenlerden biriydi” diye yazıyor.
Aynı şekilde düşünüyorum. Türkiye bugün az gelişmişlik sınırındaki bir ülkeyse bu rastlantı olamaz. Dünyanın önemli dönüşümler geçirdiği bir dönemde bu dönüşümü yakalayamamış olmak bizim kuşağımızın hatasıdır.
Bizim Türkiye’nin ciddi bir ekonomik çöküntüye girmesindeki hatamız ise en temelinde birbirimize tahammül etmeyi bile öğrenememiş olmamızdır. Çatışma ve kavgayla geçirdiğimiz yıllar kaybedilmiş yıllardır ve bunun bedelini ne yazık ki çocuklarımız ödeyecekler.