MİLLİYET

Benim hâlâ umudum var!

 Dışarda şahane bir kar yağıyor.. Oysa daha bu satırı yazmadan dört – beş saat önce bunun büyük bir afet olduğunu düşünüyordum.

Dışarda çaresiz kalan insanları, kapanan yollarda bekleyenleri, sığınacak bir yeri olmayanları düşündükçe içim daralıyordu..
Geceyi gazetede geçirdik. Buzda kayan bir TIR’ın TEM otoyolu ile gazetemizin önündeki bağlantı yolunu tıkaması sonucunda binlerce araç yolda kalmıştı. Gazetemizin idari personelinin ve güvenlik elemanlarının fedakârca çalışmaları sayesinde arabalarında titreyenlerin birçoğunu gazetemizde misafir ettik.
Sanıyorum Milliyet, Milliyet olalı böyle bir kalabalık ziyaretçi kitlesini hiç ağırlamamıştı.
Biz de gece boyunca kâh sohbet ettik, kâh koltuklarda uyukladık.

Köpeğin neşesi
Ama şu anda bütün geceyi böyle geçirmemiş gibi hissediyorum kendimi.
Dışarda öyle bir manzara var ki insanın içine neşe veriyor..
Bir köpek dolaşıyor bahçede. Dolaşıyor demem ne kadar doğru bilmiyorum. Deli gibi bir aşağı bir yukarı koşturuyor. Havaya sıçrayıp düşen kar tanelerini yakalamaya çalışıyor. Onun bu anlamsız neşesi bana da bulaştı sanki..
Normal şartlar altında böyle bir ortamda tatil yapabilmek için insanın dünyanın parasını harcaması gerekir.
Oysa hep birlikte oturup söylendik: Devlet nerede, Vali neden yolu açmadı, Belediye uyuyor mu, Karayolları’nın tuzu bitti mi, insan zincirsiz araçla yola çıkar mı?
Böyle şiddetle yağan tipiye karşı kimsenin yapabileceği bir şey olmadığını da gayet iyi biliyoruz.
Ama genlerimize nüfuz etmiş her olumsuzluktan başkalarını sorumlu tutma huyumuz bu güzelliğin tadını çıkarmamıza da engel oluyor.

Üç gün tatil olsaydı
Kimsenin yapabileceği bir şey yok. Dünyanın en medeni ülkelerinde de böyle kar fırtınalarına yakalandığım oldu. Oralardaki tablo da bundan hiç farklı değildi. Bir tek şey hariç: Devlet daireleri dahil olmak üzere okullar ve işyerleri kapatıldı, kimse yollarda kalmadı, herkes evinde karın keyfini çıkardı…
Bugüne kadar öğrenemediğimiz tek şey bu sanırım. Bu tür bir kar yağışı 20, bilemediniz 15 yılda bir oluyor. İstanbul’da en son benim hatırladığım 1987’de böyle bir felaketle karşılaşmıştık..
En başından beri biliyoruz ki bu fırtına pazar günü geçip gidecek.. Üç günlük bir tatil ilan etmeyi akıl etseydik, kimse yollarda perişan olmayacaktı..
Herkes evinde çoluk çocuğuyla unutulmaz bir kar tatili yaşama olanağına sahip olabilecekti.. Kartopu oynanacak, kızaklarla kayılacak, kardan adam yapılacak ve gün boyu durmaksızın yemek yenilecek, içkiler içilecekti..
O zaman sinirle söylenmek yerine Tanrı’ya şükredecektik, böyle müthiş bir güzelliği bize bahşettiği için…