Recep Tayyip Erdoğan’la ilk tanışmamızda kendisi Refah Partisi İstanbul İl Başkanı’ydı. Ben o tarihte Hürriyet’te çalışıyordum ve Erdoğan, yapılacak ara seçimdeki belediye başkanlıklarını mutlaka kazanacaklarını, bir sonraki seçimde de hedefinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı almak olduğunu söylemişti.
İkisinde de haklı çıktı.
O günkü görüşmemizde bu göreve hazırlanmak için ciddi olarak ders çalıştığını da söylemişti. Kimsenin itiraz edemeyeceği siyasi ve toplumsal değerlendirmeler yapmış, demokrasiye olan inancının tam olduğunu özellikle vurgulamıştı.
Söylemin iki zıt rengi
Seçimden sonraki Erdoğan’ın konuşmaları ile seçimden önceki Erdoğan’ın konuşmaları siyah ile beyaz kadar birbirinden farklıydı.
Bu çelişkiyi gördükten sonra da bir daha kendisine yeniden inanmayı başaramadım. Söylediklerini hep eski tecrübemin ışığı altında dinledim ve hep bir ihtiyat payı bıraktım.
Bu kez öyle görünüyor ki ben haklıyım ve doğrusunu isterseniz haklı çıktığım için de hiç mutlu değilim.
Azınlık da ‘hak’lı olmalı
Erdoğan önceki akşam Habertürk TV’de yaptığı konuşmada, Belediye Başkanlığı döneminde koyduğu alkol yasağını kaldırmak için “referandum” yapılmasını önerdi.
Öyle görünüyor ki zamanında aldığı derslerin önemli bölümü bir kulağından girmiş öteki kulağından çıkmış.
Bu kez Türkiye’yi yönetmeye talip olduğuna göre özellikle demokrasi konusundaki fikirlerini yenilemek için bir kez daha ders alması gerektiğini düşünüyorum.
Demokrasinin, çoğunluğun azınlığı baskısı altına alacak bir rejim olmadığını tekrar hatırlamalı. Azınlıkta olanların haklarının da olduğunu, çoğunluğa karşı azınlığın haklarını koruyan rejime demokrasi dendiğini, tersinin bir tür çoğunluk diktatörlüğü olduğunu iyice bellemeli.
Ondan sonra da çıkıp şu alkol satışı meselesini tekrar değerlendirmeli. Ve dürüst olmalı: Belediyeye ait eğlence yerlerinde alkol satışını yasaklamasının nedeni gerçekten trafik kazalarını önlemek ve çoğunluğun isteğine uymak mıdır yoksa bildiğimiz dini gerekçeler midir?
e-kulak bir “hacker” mı?
AB Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg’un internet üzerinden yaptığı haberleşmenin izlenip, kayıtlarının bir dergide yayımlanmasıyla ilgili olarak dün yazdığım yazıda bazı sorular sormuştum. Haberleşme kayıtlarının Türkiye’deki bazı çevreleri zor durumda düşürmek için MİT içindeki bir grup tarafından mı sızdırıldığını merak ettiğimi söylemiştim.
Dün bu konuların uzmanı olan Milliyet Muhabiri Tolga Şardan’dan da bir değerlendirme yapmasını istedim.
Şardan’ın verdiği bilgiye göre görüşmeleri izlemek ve kaydetmek için istihbarat servislerinin yardımına gerek yok. Gizliliğe dikkat etmediği belli olan Fogg’un internet üzerindeki haberleşmesini izlemek sıradan bir “hacker” için basit bir iş.
Öte yandan konuştuğum bazı üst düzey görevliler de MİT’in bu tür konularda çok hassas olduğunu, dinlemenin MİT tarafından sızdırılmasının hiçbir şekilde mümkün olamayacağını söylüyorlar. Ülkemizde dinleme olanaklarına sahip olan tek istihbarat biriminin MİT olmadığına da ayrıca dikkat çekiyorlar. Onların da fikri dinlemenin bir “hacker” marifeti ile gerçekleştirilmiş olduğu.
Bildiğim kadarıyla Fogg’un bilgisayar kayıtlarından yola çıkılarak bu “hacker”ı yakalamak da mümkün. Bu ayıbı temizlemek ve sorumluları yasa karşısına çıkarmak da artık Emniyet görevlilerine düşüyor.