Bir bardak limonatadan ne çıkar?
San Francisco Chronicle gazetesinde sekiz yaşındaki minik bir kız çocuğunun öyküsünü okudum. Yaşı ne olursa olsun insanın içindeki kötü şeylere direnme gücünün nelere kadir olabileceğini gösteren minik bir öykü..
Alexandra Scott’a, birinci yaş gününü kutladıktan iki gün sonra “nöroblastoma” teşhisi konmuş… Daha çok çocuklukta görülen, beyin ve omurilik gibi sinir sistemini tutan kötü huylu bir tümör bu…
Gazetede bu tümörle mücadele etmek zorunda kalan çocukların yaşama şansının yüzde kırk civarında olduğu yazıyor..
Alexandra’nın bütün istatistikleri altüst eden yaşamı, aynı zamanda kanser ile savaşta insanın yaşama isteğinin ne kadar etkili olabileceğini de gösteren iyi bir örnek..
Küçük kızın tedavisini yürüten Philadelphia’daki Çocuk Hastanesi’nden Dr. John Maris şöyle diyor: “Yıllar önce öleceğini düşünmüştük. Ancak o ve ailesinin bir mucize gerçekleştireceğini tahmin edememiştik..”
Annesi Liz de şöyle anlatıyor: “Artık çok yorgun. Çok hasta.. Geleceğinin belirsiz olduğunu biliyoruz ama ben, kocam ve doktoru artık eskisi kadar karamsar değiliz..”
Belki de ‘oyun’ gibi başladı
Alexandra, dört yıl önce evlerinin önünde annesinin yardımıyla bir “limonata büfesi” açtı. Amacı limonata satarak kazandığı parayı, nöroblastoma hastalığı ile mücadele için kullanmaktı.. Annesi dört yaşında hasta ve ağır tedavi gören bir çocuğu oyalamak için “ilginç bir oyun” diye düşünmüş olmalı bu fikri..
Küçük bir kızın çocukça oyunu bugün öylesine büyümüş durumda ki bütün ülkede “Alex’in Limonata Büfeleri”nin sayısı bini, evet rakamla da yazayım 1000’i geçmiş durumda.
Batı yakasındaki önemli gıda marketi zincirlerinden Fresh Fields’in 75 mağazasında birer tane “Alex’in limonata büfesi” faaliyet gösteriyor örneğin.. ABD’nin elli eyaletinde büfeler her gün limonata satıyor.
Kansas City’li çocuk doktoru Mark Mozer de bu standlardan birini “işletiyor”. Mozer’in kendi oğlu da aynı hastalıkla mücadele ediyor. Mozer, işlettiği standlardan günde 250 dolar kazanıyor ve bu para Kansas’taki kanser araştırma merkezine veriliyor.
Kocaman gözlü, kulağı küpeli
“Alex’in limonata büfeleri”nin son dört yılda kanser araştırma merkezlerine bağışladığı paranın toplamı bir milyon doları geçmiş durumda. Bizim paramızla yaklaşık 1.5 trilyon liradan söz ediyoruz..
Gazetede Alexandra’nın bir de küçük fotoğrafını gördüm..
Oğlan gibi kısacık kesilmiş siyah saçları, kocaman gözleri ve kulağındaki minicik beyaz boncuktan yapılmış küpesiyle sevimli bir kız çocuğu..
Yaşadığı dram karşısında ağlayıp sızlanmak yerine bir şeyler yapmayı seçen bir küçük kız..
Kimsenin kendisine acımasını da istemiyor zaten..
Kendisi ile aynı kaderi paylaşan talihsiz çocuklarla el ele vermiş limonata satıyor. “Bir bardak limonatadan ne çıkar ki” demeden..
Zorunlu bir açıklama
Fikret Bila’nın 22 Haziran tarihli Milliyet’in manşetinde yer alan haberi ABD Büyükelçiliği ve bazı kişilerce yalanlanmaya çalışıldı. Haberde söz edilen toplantının yapılmadığı iddia edildi. Bu iddialar karşısında 23 Haziran’da Fikret Bila, toplantıya katılan bir Türk bilim adamının ağzından toplantının yapıldığını yazdı.. Bunun üzerine bazı kişiler Bila’nın bu bilim adamıyla değil, bir başkası ile konuştuğunu iddia etmeye kadar işi vardırdılar..
Olayın görgü tanıklarından biri olarak şunu söylemek zorundayım: Fikret Bila’nın kaynağı, görüşmediği iddia edilen ve toplantıya katılanlardan biri olan Türk bilim adamı Dr. Hakan Yavuz’dan başkası değildi. Ben de o görüşmenin yapıldığı 21 Haziran günü Milliyet Ankara Bürosu’ndaydım ve bu görüşmenin yapıldığına tanıklık ettim. Görüşmeye, Ankara’daki gazetecilerin birçoğunun yakından tanıdığı ve Ankara’da yaşayan bir başka bilim adamımız da katılmıştı.
Fikret Bila habercilik konusunda bugün birçok gazeteciye aşırı gelen titizliği ile tanınan bir arkadaşımız. Gazeteciliğin evrensel kurallarını bilen ve bunu içselleştirmeyi başaran az sayıdaki gazeteciden biri.. Güvenilir bir gazetecinin böyle yıpratılmaya çalışılmasının ardında ne tür gizli amaçların yatıyor olabileceğinin takdirini de okuyucularımıza bırakıyoruz.