Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Nisan’da yürürlüğe girecek.
Yeni kanunda “basın özgürlüğü”nü ciddi olarak zedeleyecek hususların bulunduğu, geçtiğimiz hafta sonunda Basın Konseyi’nce düzenlenen bir toplantıda tartışıldı.
Aslına bakarsanız Meclis’te yasa görüşülürken de bu tür itirazlar dile getirilmiş, ama yasanın 17 Aralık’a yetiştirilmesi telaşı içinde bu görüşler pek dikkate alınmamıştı.
Bugünkü hükümeti bu yasadan dolayı doğrudan suçlamak belki mümkün değil.
Çünkü sonuç olarak yasalaşan tasarıyı onlar hükümete geldiklerinde hazır buldular ve çok fazla üzerinde uğraşmadan yasalaştırma yoluna gittiler.
Zaten bugün geldiğimiz noktada, tasarının bu haliyle yasalaşmış olmasından kimin sorumlu olduğunun da o kadar önemi yok.
Bundan sonra önemli olan, 1 Nisan’da yürürlüğe girecek yasanın Türkiye’yi büyük bir gazeteciler hapishanesine çevirmesinin nasıl önleneceği..
Çok az süre kaldı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin basın özgürlüğü ile ilgili olarak çizdiği çerçeve çok açık ve tartışma götürmez nitelikte:
Ceza tehdidi altında özgür basın faaliyetinden söz edilemez!
Hiç kuşku yok, TCK’nin bu hükümleri AB ile üyelik müzakereleri sırasında yeniden gündeme gelecek ve basın özgürlüğünü zedeleyen hükümlerin değiştirilmesi talebi hükümete AB tarafından da iletilecek.
Bütün sorun, iş bu noktaya gelmeden bu hatadan dönmeyi başarmakta..
Önümüzde çok kısa bir süre kaldığı, yasanın iki hafta sonra uygulanmaya başlanacağı dikkate alınırsa, yapılması gereken işin ne olduğu da ortaya çıkıyor:
1 Nisan’dan önce yasadaki bu hükümler ayıklanmalı..
Yasanın yürürlüğe girmesinin bir süre daha ertelenmesi de teorik olarak mümkün görünüyor.
Ancak yürürlüğe girişin ertelenmesi, mahkemelerin işleyişini yavaşlatacak, dosya yüklerini artıracak sonuçlar da yaratabilir.
İhmal edilmemeli
Sorunun temeli, esasen Türkiye’de yasa yapma işinin yeterli bir ciddiyetle ele alınmıyor olmasında..
Belirsiz ifadeler, özensiz bir dil, suçla orantısız cezaların varlığı sadece TCK için değil, bir çok yasa için de geçerli..
Şimdi bütün iş, hükümetin bu olumsuzluğu düzeltmek için inisiyatif almasına kalıyor.
Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde basına çok kızıyor diye bu görev ihmal edilecek olursa ikinci bir büyük yanlış daha yapılmış olacak.
Türkiye’de gazetecilik yapanlar, muhalefetteyken en büyük basın dostu olanların, iktidara gelince gazeteci düşmanı olmalarına alışkınlar.
Bunun en başta o siyasetçilere ne kadar çok zarar verdiğini de yakın tarihimizdeki örneklere bakarak kolayca görebiliriz.
Başbakan, gazetecilere çok kızıyor olsa bile, bu yanlışlığı Avrupa Birliği yolunda ilerlemek isteyen Türkiye için düzeltmek zorunda olduğunu aklından çıkarmamalı…
