Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cimbombahçe çok yaşa!

 Haftalardır bugünü bekliyorduk, nihayet geldi. Bu akşam sadece Kadıköy’de değil, Türkiye’nin birçok yerinde de hayat duracak.

Dışardan bakınca bunun altı üstü bir futbol maçı olduğunu söyleyip, bunca telaşın ve heyecanın ne kadar anlamsız olduğunu düşünebilir insan.
Ama öyle değil. Bu heyecanın ne demek olduğunu bilmek için insanın ya Fenerbahçeli olması lazım ya da Galatasaraylı..
İki takım arasında bugüne kadar yüzlerce maç oynandı. Bugün gazetelerde yayımlanacak “ebedi puan cetvellerinde” hangi takımın kaç maç daha fazla kazandığını okuyacağız ve bu istatistikten yola çıkarak Fenerbahçe’nin bir kez daha galip gelmesini bekleyeceğiz.
Ama hiç de öyle olmayabilir. Futbol oyununu ve bu iki takımın rekabetini çekici kılan da zaten bu sonucun hiçbir zaman önceden kestirilemeyecek olmasında.

‘Dolmalık kabak’ın intikamı
Çok iyi arkadaşlarımın bir bölümü Galatasaraylı. Maç saati yaklaştıkça birbirimize yaptığımız maç şakalarının kalitesinde de gözle görülür, kulakla duyulur bir düşme olduğunun farkındayım.
Ama bu da işin doğasında var zaten… Fenerbahçe’nin Galatasaray’a 2-0 yenildiği bir maçtan sonra yatağımın içine konulmuş iki adet “dolmalık kabak”ın intikamını o sezon oynanan rövanş maçından sonra Hıncal Uluç ve Ali Kocatepe’den nasıl aldığımı elbette açıklayacak değilim. Ne de olsa bu günlük bir gazete ve çocuklar da bu yazıları okuyabiliyor!
Fenerbahçe-Galatasaray rekabetini ilk körükleyen kişi bu gazetenin de kurucusu olan Ali Naci Karacan’dı. Fenerbahçe yöneticisi olduğu yıllarda bu rekabetin büyümesinin Türk futbolunu geliştirecek bir sonuç yaratacağını düşünen ve bugün bile birçok Galatasaraylıyı yerinden hoplatabilecek yazılar yazan rahmetli Karacan haklı çıktı. Kazanan sonunda Türk futbolu oldu.

‘Bandırcez… Bandırcez…’
Ata sporumuzun güreş olduğunu iddia edenlere aldırmayın. Bugün futbol merakının ve sevgisinin geldiği noktaya bakınca ata sporumuzun aslında “tepük” olduğunu iddia edenler bence haklı çıkıyorlar.
Çocukluğumdan beri yurtiçinde ve yurtdışında sayısız maç izledim. Türkiye’deki tribünlerin maç sırasında kendiliğinden yarattığı ilginç tezahüratların ve esprilerin bir benzerine de daha rastlamadım. Çok anım var ama hiç unutamadığım bir tanesini anlatmak istiyorum.
İkinci ligin kuruluşunun ilk yıllarıydı. Denizlispor-Bandırmaspor maçı oynanıyordu. Bandırma’dan gelen küçük bir grup taraftar o ana kadar sinemadaymış gibi maç izleyen Denizli seyircisinin arasında tezahürata başladı: Bandırma… Bandırma! Denizli tribünlerinde bir an derin bir sessizlik oldu. Ve birden sanki ortak bir işaret almışçasına bir gök gürültüsü koptu: Bandırcez… Bandırcez…
Oyuncuların ve hakemlerin bile gülmekten bir an için maçı unuttukları hâlâ gözümün önünde…
Umarım bu akşam da böyle renkli bir gece yaşarız.

Uğuru kaçmasın!
Elbette Fenerbahçe’nin kazanmasını istiyorum ve kendimce bunun tedbirini de alacağım.
Maçtan önce Develi’de kebap yemek, sarı lacivert küçük çizgileri olan kazağımı giymek, başlama vuruşu yapılırken bir sigara yakmak, maç oynanırken asla bacak bacak üstüne atmamak, önümdeki sırada Engin Verel ile Selçuk Yula’nın yan yana oturmasını sağlamak gibi işe yaradığı daha önceden denenmiş birçok uğurum var. (Uğuru kaçmasın diye en önemlisini yazmadım elbette.)
Ama bütün bunların bile maçı kazanmaya yetmeyebileceğini de biliyorum. Bu akşam da milyonlarca uğur denenecek ve belki de bizim uğurlarımız Galatasaraylı arkadaşlarımızın özel uğurlarına baskın çıkamayacak. Kim bilir?
Fenerbahçe bugün kazanırsa çok sevineceğim. Ama Galatasaray kazanırsa da üzülmem. Hiç olmazsa Hasan Cemal bu ilerlemiş yaşında bir Fenerbahçe galibiyetine tanık olabildi diye teselli bile bulabilirim…