MİLLİYET

Cinsiyet ayrımcılığı ideolojisi harekete geçti

  Devlet Su İşleri Genel Müdürü’nün Basın Müşaviri, kuruma alınacak mühendis adaylarında erkek olma şartı aranmasını eleştiren yazım üzerine bir açıklama gönderdi.
“Açıklama” DSİ personelinin bu eleştirim üzerine üzüldüğünü belirterek bir düzeltme yapmamı istiyor.

Ama bu düzeltmeyi yapmayacağım.
Çünkü “açıklama”, yazdığım her şeyi doğruluyor. Ve DSİ’de çalışan bazı kadın mühendislerden aldığım e – posta ve telefonlar da bazı DSİ personelinin benim yazımdan değil, tam tersine Genel Müdürlüğün neden erkek personel tercih ettiğine ilişkin açıklamalarından daha büyük bir üzüntü duyduklarını da ortaya koyuyor.
Bana gönderilen “açıklama”da DSİ şantiyelerinin bölgelerden uzak olmasını ve müteahhit firma personelinin çoğunluğunun erkek olmasını ileri sürerek yeni mühendis alımında erkek personel tercihinin zorunluluğuna işaret ediyor.
Şöyle deniliyor: “.. yerleşim yerlerinden uzak, çalışma ortamının çok ağır olduğu ve müteahhit firma elemanlarının da tamamen erkek olduğu ortamlarda, bayanların zor şartlarda çalıştırılmasına gönlümüz razı değildir. Halen genel Müdürlüğümüz emrinde inşaat mühendisi olarak çalışan personelin büyük çoğunluğunun yaş ortalaması 45 ile 50’dir ve büroda istihdam edilmiştir. Projelerin yoğunluğu ve bu projelerin kontrollük hizmetlerinden dolayı arazide çalışacak inşaat mühendislerine acil ihtiyaç vardır. Biz kurum olarak çalışanlarımızda toplam kaliteye önem veriyoruz. Kalitenin ve verimliliğin sağlanması personelin fiziksel yapısına göre iş ortamının ayarlanması gerekir.”

Kadının yeri evi mi?
Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde başka çok ağır işlerin de kadınlar tarafından en az erkekler kadar başarıyla yerine getirildiğini biliyorum.
Hatta kadınların bilinen titizlikleri ve iş yaptıkları özel firma çalışanlarıyla ahbap çavuş ilişkilerine erkekler kadar kolay girmemeleri de “toplam kalitenin” arandığı bir kurumda dikkate alınmalıydı.
Bu düşünce toplumsal bir cinsiyet ayrımcılığı kültürünün güzel sözler arkasına saklanmasından başka bir anlama gelmiyor.
DSİ Genel Müdürlüğü’nün açıklamasındaki “gönlümüz razı değil” ve “müteahhit firmalar erkek personel çalıştırıyor” sözleri bir tek şey ifade ediyor: Kadının yeri evidir! Onlar bulaşık – çamaşır yıkayıp, çocuk büyütsünler! Yabancı erkeklerin bulunduğu ortamlarda kadının ne işi var!
Kadınlar ile erkekler arasındaki doğal biyolojik farklılıkları öne çıkararak bundan toplumsal bir çalışma modeli çıkarılması dünyanın neresinde olursa olsun cinsiyet ayrımcılığıdır.
Sorun sadece DSİ ile ilgili değil. Polis teşkilatında da, TMO’da da, TEDAŞ’da da son dönemlerde “hortlayan” bu uygulama Cumhuriyet devrimleri ile toplumsal yaşamın içine giren kadını, toplumsal yaşamın dışına çıkarma ideolojisinin harekete geçtiğinin bir göstergesidir.

Anayasaya da aykırı
Anayasamız 10. maddesinde açıkça hiç kimseye yasalar önünde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrımcılık yapılamayacağını emrediyor. “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” diyor.
Sınavlarda cinsiyet şartının koşulması Anayasa’nın bu açık hükmünün ihlalinden başka bir anlama gelmiyor.
Son günlerde yoğunlaşan haberler doğruysa DSİ Genel Müdürü’nün AKP tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesi söz konusu..
Kadınlara bu gözle bakan bir belediye başkan adayının İstanbul için ne kadar doğru bir seçim olacağını da ayrıca düşünmek gerekiyor.