Yunan ordusu 23 Haziran 1920’de Salihli’ye girdiğinde rahmetli babam altı yedi aylıkmış.
Bütün çocukluğum boyunca rahmetli dedemle ne zaman yalnız kalsam o günlerin öykülerini dinlerdim.
Dedem Yakup, Manastır doğumluydu.. İlk gençlik yıllarında Balkan Savaşları sırasında, 1912’de, Manastır, Sırplara esir düşünce ailesinin bir bölümünü de yollarda kaybedip Anadolu’ya kadar gelmeyi başarmış, önce Akhisar’a, sonra da “evlilik yoluyla” Salihli’ye yerleşmiş..
Yunan Ordusu, Sart (Sardes antik kentinin olduğu yerdeki köy) kapılarına dayandığında Balkan Savaşları sırasında yaşadıklarını hatırlamış olmalı..
Bu nedenle babaannemi ve Hüseyin Amcamla henüz annesinin kucağındaki babamı Uşak’taki bir akrabalarının yanına götürüp bölgede direnişe geçen efelere katılmış. Belli ki Yunan Ordusu’nun bir gün Uşak’a kadar gelebileceğine birçok kişi gibi o da ihtimal vermemiş..
Uşak’a yaptıkları meşakkatli yolculuğu, babamın yolda hastalanışını anlatırken çakır gözlerinin dolduğunu hatırlarım hep..
‘Küçük Asya seferi hatırası’
Bana hiçbir zaman savaşın dehşetiyle ilgili öyküler anlatmamıştı. Ne zaman konu oraya gelse, sadece Uşak’a yapılan yolculuğu, Salihli’nin kurtarılışını, işbirlikçi yerli Rumların komşularının evlerini nasıl işgal ettiklerini anlatırdı.. Sanırım en çok da buna isyan etmişti.. Aynı olay sekiz yıl arayla bir insanın başına gelirse buna çok içerlememiş olması mümkün değil elbette..
Bu eski öyküleri yeniden hatırlamama yol açan şey, yeni yayımlanan bir kitapta gördüğüm sararmış bir fotoğraf oldu.
Fotoğraf Sardes’in Akropol’ünde 16 Mayıs 1920’de çekilmiş.. Dedemin, ailesini Uşak’a kaçırmaya karar verdiği günler..
Üzeri çuval bezinden bir örtü ile örtülmüş bir masada oturan üç asker var. Fotoğrafın arkasındaki yazıdan masada oturan subayın üsteğmen Vakalis olduğu anlaşılıyor. “Memleketlim Y. Magnis’e Küçük Asya Seferi hatırası” notuyla imzalanmış.. Aynı fotoğrafta görülen askerlerden birisi Yorgos Magnis.. “Memleketlim” diye imzalandığına göre Vakalis de Magnis gibi İstanbullu bir Rum olmalı..
‘Er Yorgos; savaşırken öldü’
Sözünü ettiğim kitap Akilas Millas tarafından yazılmış. “Oğlunuz Er Yorgos Magnis Savaşırken Öldü – 12 Ağustos 1921, Kızıl Tepe, Sakarya” adını taşıyor. (Kitap Yayınevi)
1973 yılında, İstanbul’daki bir Rum yetimhanesinin terk edilmiş binasında eski eşyaların arasında tesadüfen bulunmuş bir deste kartpostalın öyküsü..
Kartpostallar, doğduğu kenti terk edip Halkida’daki Yunan Ordusu’nda eğitim görüp er olarak Anadolu’nun işgali hareketine katılan İstanbullu Rum Yorgos Magnis tarafından ailesine gönderilmiş.
Kitabı Türkçeye çeviren araştırmacı Herkül Millas, “Erin adı Yorgos Magnis. Kusuru çoktu. Kahramanlığa ve Megali İdea’ya, yani vatan topraklarının genişletilmesi gereğine inanmıştı. Doğduğu kenti, İstanbul’u “vatan” bellememiş, soyut Yunanlılık kavramına sarılmıştı, yani milli bir ideale.. Çocuk yaşta ölmeyeceğine inanmış, kilisede bir mum yakınca Tanrı’nın koruması altında olacağını sanmıştı; mutluluğu aşkta, sporda, şiirde, parada değil, ‘sınırsız sınırlarda’ aramıştı..” diye yazıyor..
Bu acılar, ‘son’ oldu..
Yorgos Magnis’in Sakarya Savaşı’nda sona eren askerlik ve yaşamöyküsünü, o döneme ait çok ilginç fotoğraflar ve kartpostallarla anlatan bu kitabı geçtiğimiz pazar günü öğle saatlerinde bitirdiğimde halkları birbirine düşman eden bütün ideolojilerden nefret etmekte olduğumu hissettim.
Biri eteğine yapışmış çekiştiren, öteki kucağında ağlayan iki çocukla tek başına düşman ortasında kalmış rahmetli babaannemi hatırladım.. O da o tarihlerde en fazla 18’inde olmalıydı..
Ve “düşman” Yorgos’un İstanbul’da bıraktığı ailesini.. Büyük erkek çocuklarından gelecek bir kartı heyecanla bekleyen, ona İstanbul’la ilgili havadisleri yazan, bir küçük teneke kutunun içine biraz un kurabiyesi, bir küçük kavanoz reçel koyup yollayan bir aileyi..
Bu topraklarda artık bir daha hiçbir şekilde yaşanmayacak acıları…