Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu Suriye gezisi yanlış amaçlara hizmet edebilir

 Tarihsel olayların ardından bakıp da “Şöyle olmasaydı, böyle olur muydu?” gibi çıkarımlar yapmanın elbette olup bitenleri değiştirmesine olanak yok.
Ancak bunun bir yararı olabilir.

Benzer durumlarla karşılaşıldığında doğru tavır alabilmek için bir “veri” elde edebiliriz.
Irak’a Amerikan bombaları yağmaya başladığı ilk günden beri düşündüğüm bir şey var: Bu savaş önlenebilir miydi?

Olaylar farklı gelişirdi
Eğer Saddam Hüseyin, Amerikan – İngiliz askeri işgalinin kaçınılmaz olduğunu görebilseydi, kaçmak için Amerikan askerlerinin Bağdat’a kadar girmelerini bekler miydi?
Eğer Saddam Hüseyin, Amerikan – İngiliz müdahalesinden önce kendisine değişik ülkeler tarafından el altından yapılan, “Ailen ve yakınlarınla bize sığınabilirsin” tekliflerini kabul etseydi, Irak’a o kadar bomba atılır mıydı? Irak’ta demokratik bir düzenin kurulmasında bugün karşılaşılan güçlükler hafifletilebilir miydi?
Kişisel düşüncem şu: Eğer Saddam, işgalin kaçınılmazlığını görüp Irak’ı terk etmeye razı olsaydı olaylar çok farklı gelişebilirdi.
Bir kere şunu kabul etmemiz gerek: Saddam, aptal bir insan değildi.
Paranoyak bir diktatör olması, Irak’ın askeri gücünün sınırlarını, karşısındaki iki ordunun sahip olduğu olanakların genişliğini ve Irak’taki toplumsal tabanının son derece sınırlı olduğunu bilebilmesine engel değildi.
Saddam eğer bu işgalin kaçınılmazlığını görmüş olsa Irak’ı terk etmeye razı olabilir ve bu haksız savaşın yol açtığı dramlar yaşanmayabilirdi.
Saddam’ın hesabını şaşırtan şey, Avrupa’nın bir askeri müdahaleye karşı olması, askeri girişimin bir Birleşmiş Milletler operasyonu olamayacağının ortaya çıkmış olması ve dünya kamuoyundaki savaş aleyhtarı hava oldu.

ABD bile cesaret etmez
Bir süredir dünya kamuoyu, ABD’nin İran ve Suriye’ye müdahale olasılığını tartışıyor.
ABD’nin, Irak’ta olup bitenlerden ve bugün gelinen noktadan sonra yeni bir “savaş” peşinde olduğunu düşünmüyorum.
Ve hiç kuşku yok ki, Irak belası sürerken, ABD gibi dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olsanız bile yeni bir savaşı göze alamazsınız.
Buna ne askeriniz yeter, ne silahınız ve ne de ABD’nin bugün dünya kamuoyunda sahip olduğu “prestij” izin verebilir.
Bunu söylerken, ABD’nin İran’ın nükleer çalışmalarını ya da Suriye’nin bölgede oynadığı “karıştırıcı” rolü de bütünüyle görmezden geleceğini iddia etmiyorum elbette.
Sadece şu anki objektif verilerin böyle bir yeni savaşı mümkün kılamayacağını düşünüyorum.

Halkla dayanışma ama..
Türkiye’den bir grup aydın, 1 Mart tezkeresinin reddedilişinin yıldönümünde “Suriye halkı ile dayanışma” amacıyla Suriye’ye bir gezi düzenledi.
Amaç, Suriye’ye de saldırma hazırlığı yaptığı varsayılan ABD’ye Suriye halkının yalnız olmadığını ve yeni bir savaşa izin verilmeyeceğini göstermek olarak açıklanıyor.
Geziyi düzenleyen aydınların sadece kendi ülkelerinde değil, dünyanın başka yerlerindeki diktatörlerle ve antidemokratik girişimlerle barışık olmayacak insanlar olduğunu biliyoruz.
İyi niyetlerinden şüphe etmemiz için de hiçbir neden yok.
Ancak Suriye gibi demokrasinin hiç uğramadığı bir ülkeye yapılacak böyle bir ziyaretin Esad rejimine destek anlamını taşıdığı gerçeğinin de ihmal edildiğini sanıyorum.
Bu, Esad’ın Suriye’de yaygınlaştırmaya çalıştığı paranoyaya hizmet edecek, sonuçları itibariyle de rejimi güçlendirecek bir girişimdir diye düşünüyorum.
Geçmişte bu tür girişimlerin bölgeyi bir savaşa sürükleyecek yanılsamalara yol açtığını, Saddam’ın elini güçlendirdiğini hatırlatmak istiyorum.