Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Dina'nın patlıcanlı gül böreği

 Fotoğraf 1936 yılında Moda İskelesi’nde çekilmiş. Şimdiki gibi modern yatlar, yelkenliler görülmüyor ortalıkta.. Üç beş sandal, plajın olduğu yerde de ahşap bir iskelenin üzerinde bir su deposu..

Fotoğraftaki genç kadın özenle giyinmiş. Büyük çiçekleri olan bir elbise var üzerinde.. Omuzlarında da bir yarım kürk.. Zarifçe aşağıya doğru kıvrılmış eliyle minik siyah bir çanta tutuyor.
Kadının adı Dina..
Onu tanıyorum, daha önce görmüşlüğüm yok ama.
Öyküsünü biliyorum.. Cumhuriyet tarihimizin karanlık sayfalarından birinin isimlerini hiçbir zaman bilemediğimiz kahramanlarından biri.
Öyküsünü ve adını biliyorum, çünkü bir gazeteci arkadaşımın, Milliyet hafta sonu eklerinin yönetmeni Deniz Alphan’ın annesi Dina.
Fotoğraftaki yüzünde geçmiş acıları unutmuş, kurduğu yeni yaşamdan mutlu bir ifade var.
Beş yüzyıl önce İspanyol engizisyonundan kaçıp Trakya’ya yerleşen Yahudi bir ailenin kim bilir kaçıncı kuşaktan torunu Dina..
Tarihimizde “Trakya Olayları” (2-3 Temmuz 1934) olarak bilinen ve belki de utandığımız için artık hatırlamak bile istemediğimiz olaylarda kaçıp İstanbul’a gelmiş.
Trakya Yahudilerine karşı düzenlenmiş yağma olaylarının yaşandığı korkunç gecede, Kırklareli’nde ateşe verilen evlerinden hatıra olsun diye bir tek çöp bile almaya fırsat bulamadan trene atladığı gibi, daha sonra evleneceği çocukluk aşkı Nesim ile birlikte İstanbul’a kaçmış..

Senaryo gibi..
Deniz Alphan’ın yeni yayımlanan kitabında, Dina’nın ve bazılarını daha sonra hiç görmediği kız kardeşlerinin filmlere konu olabilecek ilginç öyküsü anlatılıyor.
Ama bu bir tarih incelemesi değil. Bir yemek kitabı: Dina’nın Mutfağı – Türk Seferad Yemekleri. (Doğan Kitap)
Yahudi – Türk cemaatinin, ataları İspanya’dan göç edenlerine genel olarak “seferad” deniliyor. Kendilerine özgü bir İspanyolca konuşan bu halk, Akdeniz bölgesinin öteki halkları gibi kendi yemek kültürlerini yaratmış, geliştirmiş ve bugüne kadar ulaştırmayı da başarmış..

Başka bir tadı var
Bu bölgede yaşayan öteki halklar gibi onlar da daha çok zeytinyağına dayalı bir beslenme düzeni kurmuşlar. Ama yemeklerinde soğan yok, sarmısak yok, değişik tat ve kokulardaki baharatlar yok.. Belki de “seferad mutfağı”nı bölgemizdeki öteki kardeş halkların mutfağından ayıran en önemli unsur bu. Ama yine de yemekler “tatsız-tuzsuz” değil..
Pırasa köftesini, hamursuz kekini, pirinçli ıspanağı, kabak kabuğundan yapılan Kaşkarikas’ı (İçini de mücver mi yapıyorlardı acaba?), patlıcanlı ve ıspanaklı gül böreğini yemişliğim var.
Deniz ile birlikte uzun süre çalıştık. Gündüz gazetede çalıştığı kadar, gece evinin mutfağında çalıştığını da gayet iyi biliyorum. Bütün çalışan kadınlar gibi!
İki üç günde bir pişirdiği bir böreği ya da keki jelatinlere sarıp gazeteye getirir ve o gün de ne tesadüfse bir arkadaşımızın doğum gününe, evlilik yıldönümüne rastlar hep..

‘Lezzetli’ tarih
Deniz, bu kitap için iki yıldan fazla bir zamandır çalışıyor.
Müsveddelerini okumuştum ama kitabı elime alınca bir sürpriz daha yaşadım.
Önsözü bir dostum, kitabın fotoğraf çekimleri tamamlandığı gün kaybettiğimiz rahmetli Tuğrul Şavkay yazmış..
Bu kitabı sadece değişik tatlar denemeye meraklı okuyucularıma değil, yakın tarihimizde olup bitenleri merak eden okuyucularıma da öneriyorum.