Federal Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, partisinin genel başkanlığını pazar günü yapılan bir kongreyle Franz Müntefering’e bıraktı.
Batı demokrasilerinde seçim yenilgisine uğrayan liderlerin, koltuklarına yapışmak yerine yerlerini partiyi yeniden iktidara taşıyacak kadrolara bırakmaları alışılagelmiş bir durum.
Ancak, Schröder’i bu kararı almaya yönelten neden bir seçim yenilgisi değildi.
Hükümetin yürüttüğü “Gündem 2010” programı bir süredir SPD içinde eleştiriliyordu. Programa yöneltilen itirazlar bazı bölgelerde partiden kitlesel ayrılmalara da yol açmıştı.
Son olarak yapılan kamuoyu araştırmaları hükümete olan desteğin yüzde 25’lere kadar indiğini gösterince, Schröder parti genel başkanlığını bırakacağını altı hafta önce açıkladı.
“Bu anketler gerçeği yansıtmıyor, bir de gelin meydanları görün” demedi..
Amaç açık: Bir sonraki genel seçimlere kamuoyu desteğini kaybetmiş bir genel başkanla gidip seçimi göz göre göre kaybetmek yerine, yenilenmiş kadrolarla seçmenin karşısına çıkmak!
Türkiye’de olmaz ama..
Bu değişikliğin Almanya’daki siyaset ortamını nasıl etkileyebileceğini söylemek için henüz erken belki ama şunu söylemek mümkün: Sosyal demokratlar, genel başkanın fedakârlığı sayesinde kendilerini ifade edebilmek için bir şans daha yakalamış olacaklar…
Türkiye’nin siyaset yapma düzeninde hiç rastlamadığımız bir tablo bu…
Seçim dönemine girildiğinden beri AKP’nin gözle görülür ilerlemesi karşısında, muhalefet partilerinin giderek küçüldüğünü, bir bölümünün neredeyse yok olma aşamasına geldiklerini izliyoruz.
Türkiye’deki demokrasinin geleceği için haklı endişeler yaratacak bir tablo var karşımızda..
Şimdi düşünüyorum: Bülent Ecevit, geçtiğimiz genel seçimlere gidilirken ve bugün de geçerli sağlık sorunlarını yaşarken Schröder gibi davranabilmiş olsaydı, genel seçimlerde DSP erir miydi? O günün şartları altında mesela İsmail Cem’i ve Kemal Derviş’i kaybetmeyi göze alacağına koltuğunu bırakmaya karar verse, bugün DSP, TBMM’de temsil edilebilir miydi?
Ya da o korkunç genel seçim yıkımından sonra sözünde dursa ve yerini Şükrü Sina Gürel’e bıraksa, bugün yerel seçim anketlerinde DSP’nin durumu ne olurdu?
Falcılık yapmayı bilmiyorum ama sanırım en kötü ihtimalle bugünkü yok oluş noktasından çok daha ileri bir noktada olabilirdi..
Seçmen onları bırakıyor
Aynı şeyi MHP ve Devlet Bahçeli için de söyleyebiliriz..
Ya da Deniz Baykal için..
Ya da genel seçimler öncesindeki Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller için..
Türkiye’de partilerin genel başkanları, partilerini kendi mülkleri gibi gördükleri için koltuklarını bir türlü partilerinin içindeki yeni ve ümit veren isimlere bırakamıyorlar.
Onlar bırakmayı bilmedikleri için, sonunda seçmen onları ve partilerini tamamen bırakıyor.
Bugün anketlere de yansıyan, seçim bölgelerinde küçük turlar yapan gazetecilerin açıklıkla görebildikleri, demokrasi açısından tehlikeli sayılması gereken tablonun tek nedeni de budur.
Türkiye siyasal düzeni, AKP’nin karşısına elle tutulur bir alternatifi bu yüzden koyamıyor.
Bırakma zamanının geldiğini bilebilmek ve bu karar anı geldiğinde koltuğa yapışıp kalmamak gerçek bir siyasi erdem ve bunu bizim siyasal liderlerimizin hiçbiri bilemiyor..