MİLLİYET

Evlilik aşkı öldürür mü?

 Geçen gece televizyonda Ay Çarpması (Moonstruck) isimli filmi izledim. Norman Jewison’un bu filmini hiç seyretmediysem altı – yedi kere izlemiş olmalıyım. Bunda Cher’e olan büyük sempatimin yanı sıra her seyredişimde gülecek yeni bir şey bulabiliyor olmamın da rolü var..

Belki dikkati dağınık bir insan olduğum için böyledir..
Filmde Cher, İtalyan – Amerikan bir ailenin dul kızını oynuyor. Evlendiği gece kocasını yitirmiş bir dul.. Bütün hayali evlenip yeniden bir yuva kurarak eski İtalyan gelenekleri ile yeni Amerikan âdetleri arasında sıkışıp kalmış talihini yenebilmek..
Filmdeki rolüyle 1987 yılında Oscar da kazanan Cher, bir evlenme teklifi aldığı gece bir şişe şampanyayla evine dönüyor. Babası her zaman olduğu gibi yatmamış, onu bekliyor.. Annesini (Olympia Dukakis) yataktan kaldırarak haberi veriyor.
Annesinin ilk sorusu teklifi kimin yaptığı değil, onu sevip sevmediği oluyor. Cher, aralarında bir aşk olmadığını söyleyince kadın rahatlıyor. “Aşk yoksa o zaman kendini kaybetmezsin, kendini ezdirmezsin” anlamına gelen, şimdi kelime kelime hatırlayamadığım bir şeyler söylüyor.

Aşkın mezarı!
Aslına bakarsanız filmi defalarca izlenebilir yapan şeylerden biri de bu.. Diyaloglarının neredeyse tümünün ince bir espri taşıyor olması.. Ama o esprilerin ardında bir eleştiri de gizli çoğu zaman..
Günlük davranışlarımıza hâkim olan duyguların acımasızca eleştirildiği sıradanmış gibi görünen diyaloglar..
Aşk ile evlilik arasında ters bir ilişki olduğunu büyük çoğunluk kabul ediyor.
Evliliğin aşkı öldürdüğü, alışkanlıkların giderek evlilik içindeki yaşamı çekilmez hale getirdiği belki bugüne kadar filmlerde, oyunlarda, romanlarda on binlerce kez yinelenmiş olmalı..
Mesela Stendhal “Evlilik aşkın mezarıdır” demiş..
Karşı görüşte olanlar da var tabii.. Tolstoy da “Evliliğe kutsallık veren aşktır” demiş ki, elbette onun da bir bildiği olmalı..
Aynı şekilde Olympia Dukakis’in sözlerinde ortaya çıkan bir başka gerçek daha var.. Bu da bir aşk ilişkisinde tarafların hiçbir zaman eşit olamayacağına ilişkin bir önyargı / tespit / görüş.. Artık siz hangisini uygun görüyorsanız, onu tercih edin..

Kavga etmeden tartışalım
Ama böyle bir inanış var: Âşıkların ilişkisinde iki kişinin birbirine karşı hissettikleri çoğu kez eşit olmuyor. Bir taraf “daha âşık”, daha özverili, daha düşkün olabiliyor. Bu giderek kuşkulara, kıskançlıklara ve ilişkinin zehirlenerek bir yok oluş sürecine girmesine neden olabiliyor.
Bu yüzden olmalı Ahmet Haşim “Birbirleriyle hiç evlenmemesi lazım gelen kişiler âşıklardır” deme gereğini de hissetmiş.
Rochefoucauld ise bir adım ileri gitmiş: “Hem âşık, hem de iffetli olan bir kadın, ne kadar acınacak bir durumdadır..”
Bu soğuk tatil gününde evde oturup oyalanacak bir şeyler bulamıyorsanız alın size güzel bir “tartışma” konusu..
Evlilik gerçekten aşkı öldürüyor mu? Evlilik ilişkisi, “daha âşık” olan tarafın ezilmesi sonucunu mu doğruyor?
“Tartışın” dediysem, “kavga çıkarın” da demedim, bunu da ayrıca belirteyim..