Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ey vatan, göz yaşların dinsin

 Önceki gün Kemal Derviş’in Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki konferansında meydana gelen olayı televizyonda izlerken bir an kendi öğrencilik günlerime döndüm.
Sadi Irmak yeni Başbakan olmuştu. Kabinesinde daha bir sömestr önce hocalarımız olan bakanlar da vardı. Mekteb – i Mülkiye’nin kuruluş yıldönümü nedeniyle yanında bakanlarıyla birlikte okulumuza geldi. 1974 yılının Aralık ayıydı.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Büyük Anfi’sindeki tören her zaman olduğu gibi Ankara Konservatuarı öğrencilerinin İstiklal Marşı’nı ve Mülkiye Marşı’nı seslendirmeleriyle başladı. Mülkiye Marşı’nın “Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” bölümünü hep birlikte söyledik.
Sonra Sadi Irmak konuşma yapmak için kürsüye çıktı. Söyleyebildiği sadece “Sevgili Türk çocukları” sözleri oldu.. Hepimiz ayağa kalktık ve protestolar başladı. “Burjuvazinin Başbakanı”nı, “devrimci mücadelenin kalesi”nde konuşturmamak gibi bir misyon vehmetmiştik kendimizde..
Irmak, bakanlar, korumalar okuldan nasıl kaçtıklarını bile anlayamadılar. Tören yarım kaldı.

Az da olsa yol almışız
“Devrimci”, “solcu”, “demokrat” olduğundan hiç kuşku duymadığımız bir çok hocamız yaptığımız için bizi çok ayıpladılar. Biz aslında ne yaptığımızın bile farkında değildik. Bir sürü psikolojisiyle hareket etmiştik ama yine de yaptığımızla övünüyorduk.
Bunun övünülecek bir şey olmadığını çok büyük bir bölümümüz ancak yaşımız ilerledikçe farkedebildik.
Önceki gün ODTÜ’de yaşananlar; öğrencilerin tavırları, buna karşılık Kemal Derviş’in tutumu bu konuda az da olsa bir yol aldığımızı gösteriyor.
Sonuç olarak Kemal Derviş konuşmasını tamamlayabildi, öğrenciler itirazlarını seslendirebildi, kimse kaçmak zorunda kalmadı, kimse coplanmadı, kimse okuldan atılmak durumuyla karşı karşıya kalmadı.
Kemal Derviş’in temsil ettiği IMF destekli ekonomi programına yönelik itirazların bir üniversitede öğrenciler tarafından dile getirilmesinden daha doğal bir şey yok aslında.
Bir toplumun en ileri kesiminin her zaman üniversite öğrencileri olduğunu düşünürüm, böyle olmasını beklerim.
Onlar kendilerine sunulan eğitim imkanlarını en iyi şekilde değerlendirebilirler, sadece günlük derslerin ve sınavların sınırları içinde kalmakla yetinmezler ve ülkeleri için en iyisi olduğunu düşündükleri fikirlerini de gençliklerinin verdiği cesaret ve açık sözlülükle dile getirebilirler

YÖK’ün ‘yüksek liseleri’
Bir toplum böyle üniversitelere ve böyle üniversite öğrencilerine sahip olursa gelişebilir.. Üniversiteler, kendi içlerinde demokratik tartışma ortamını yaratabildikleri ve bunu canlı tutabildikleri ölçüde iyi bir eğitim verebilirler..
Ne yazık ki bugün üniversitelerimizin bir çoğu böyle bir ortamı yaratabilmekten çok uzak.. Gençlerden beklenen sadece ders çalışmaları, sınavlarına uslu uslu girip, sınıflarını geçmeleri..
Yeni fikirlerin, ülke ve dünya sorunlarının üniversitelerde tartışılır hale gelmesinden geçmişin acı olayları nedeniyle herkes endişe ediyor. Bunun üzerine bina edilmiş YÖK ise icraatının tek sonucunun üniversiteleri bir tür “yüksek lise” haline getirdiğinin eminim farkında bile değil..
ODTÜ’lü öğrencilerin kalıplaşmış sözlerle ifade ettikleri dogmatik düşüncelerine elbette katılmak zorunda değiliz. Ama sağlıklı tartışma ortamı da ancak böyle gelişebiliyor.
Önce, ezberlenmiş dogmatik görüşler seslendirilebilecek ki başka fikirlerin de olduğu ortaya çıkabilsin, fikirlerin çatışmasından gerçeklerin kıvılcımı doğabilsin…