MİLLİYET

Ezberi de, ezberciyi de değiştirmek şart

 Bugün birçok kişi hatırlamıyor ya da hatırlamak istemiyor ama Kıbrıs’ta bundan otuz – kırk yıl önce yaşananlar ile yakın geçmişte Bosna’da, Kosova’da yaşananlar arasında çok önemli bir fark da yoktu.

Kıbrıs bir Bosna olmadı, Kıbrıs Türkleri kitleler halinde yok edilmediler belki ama unutmamak gerekiyor ki şartlar elverişli olsaydı dünya, Bosna türü bir “etnik temizlikle” daha 1963 yılında karşılaşacaktı.

Barış Harekâtı’nın rolü
Şartları, Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmek isteyenler açısından elverişsiz kılan bir tek şey vardı: Türkiye’nin uluslararası bir anlaşmayla birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olarak Kıbrıs Türkleri’nin yardımına koşmaya her an hazır olması..
Kıbrıs semalarında uçan jetlerin, fedakar bir direniş hareketinin ve son olarak da Kıbrıs Barış Harekâtları’nın bunda çok rolü oldu..
Bunları hiç unutmamak gerekiyor.
Ama geçmişin kötü anılarının esiri de olmamak zorundayız.

Denktaş otoritesi
Dünya ve Avrupa, aradan geçen süre içinde çok değişti.
Kıbrıs Türkleri’nin bundan kırk yıl önce olduğu gibi bir “etnik temizlik” tehlikesi ile karşılaşma ihtimalinden söz edebilmek mümkün değil.
Rauf Denktaş bütün bu süreç boyunca hem anavatandaki Türklerin, hem de Kıbrıs’lı Türklerin sevdiği, saydığı bir kişilik olarak öne çıktı.
Burada neredeyse ittifak halinde paylaşılan ortak görüş Denktaş’ın iyi bir diplomat olduğu, görüşmelerdeki başarısıyla Kıbrıs’ı Yunanlılara yem etmediğiydi..
Otoritesi, çıkan çok cılız seslerin dışında tartışılmadı.

Tavsiyelere uysaydı..
Önümüzde bizim dışımızdaki gelişmelerden kaynaklanan problemler olmasaydı bu otorite belki de daha hiç tartışılmıyor olacaktı.
Ama şimdi tartışılıyor. Hem de ciddi olarak..
Kıbrıslı Rumların eski lideri Glafkos Klerides, geçenlerde çok ilginç bir açıklama yaptı. Kıbrıs barış görüşmelerinde “hiçbir şeyi kabul etmeyerek, hiçbir taviz vermeden ve başarısızlığı Türk tarafına ait gösterme taktiği uygulayarak AB hedefine ulaştıklarını” söyledi..
Rauf Denktaş ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, Annan Planı’nı yüksek sesle eleştirirken, Rum tarafının ve Yunan hükümetinin “ne kadar az konuşursak bizim için o kadar iyi olur” diye hareket ettiklerini ve planı reddettiklerine ilişkin bir intiba vermemeye dikkat ettiklerini vurguladı..
Kıbrıs’ta adil bir çözümü samimiyetle isteyen birçok Türk gazetecinin ve politikacının Denktaş’a tavsiyesi de buydu aslında: Planı tartışmadan reddediyor görünme, masadan kaçıyor intibaı yaratma..

İflasın resmidir!
Denktaş o tarihte Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü bir politika olarak görenlerin istediği gibi davrandı. Sonuçta, aslında Rum tarafının da hiç istemediği bir planı reddeden tek taraf Türklermiş gibi göründü.
Bu Denktaş’ın bir “diplomat” ve “görüşmeci” olarak iflasının açıklanmasından başka bir şey değildir..
Görüşmeler sırasında karşı tarafın izlediği taktiği anlamamış olması, anladıysa bile buna karşı yeni bir taktik geliştirmemiş olması en büyük hatasıdır.
Ve bu hatanın bedeli, Kıbrıs’ın Rum kesiminin, tüm Kıbrıs’ı temsilen AB üyesi olmasıyla ödendi.. İkinci bedel de Türkiye’nin AB üyeliğinin engellenmiş olmasıyla ödenecek..

Yapılacak ilk iş
Kıbrıs’ta bu pazar seçimler var.. Kıbrıs Türk halkı kendisini yönetmek üzere kimi seçerse seçsin, yeni yönetimin ilk işi Kıbrıs görüşmelerinde izlenen stratejiyi ve böylesine büyük bir hata yapan görüşmeciyi değiştirmek olmalıdır.
Belli oldu ki ezberlenmiş yöntemlerle bu sorunda Türk tarafının kazançlı çıkmasını sağlamak mümkün değil.. O zaman ezberi değiştirmek gerekiyor.. Ezberini değiştirmeyeceğini açıkça söyleyen görüşmeciyi değiştirmek gerekiyor..