Dün yazdığım “Türk imajı denilince aklınıza ne geliyor?” başlıklı yazıda “Yeni bir Türk imajı, yeni bir Türkiye markası yaratmak mümkün mü?” konulu konferans için hazırlanan bir afiş – ilanın arkasında yatan düşünceyi eleştirmiştim.
İlanı hazırlayan Art Grup’un Yaratıcı Direktörü İlyas Başsoy’dan bir açıklama aldım. Başsoy şunları söylüyor:
“Ben bu ülkeyi en klişe sözcükle ‘çok seviyorum’..
“Bu yüzden tanıştığım her yabancı insanın beşinci cümleden sonra ‘Midnight Express’i telaffuz etmesini hazmedemiyorum. Türkiye’de işkence olmadığı için değil. O işkencelerin bir avuç Avrupalı uyuşturucu kaçakçısından kat kat fazla olarak, idealist, romantik, sevgi dolu gençlerimize; abi ve ablalarımıza yapıldığını bildiğim için..
“Bu yüzden Coppola’nın Dracula’sının, canavar şeklinde bir hilalin ‘Batı medeniyetleri’ni yutarken başlaması bana sinemasal bir hoşluk olarak gelmiyor.
“Usual Suspects’teki hırsı için çocuklarını, karısını öldüren Türk tipi, benim tanıdığım hiçbir Türk’e benzemiyor.
Milan Kundera beli..
“Kötü eşittir çirkin ucuzluğunu, Türkler için, Milan Kundera’dan bile duyunca büsbütün altüst oluyorum.
“Veya Ararat’taki ucuz propaganda görüntülerini gördükçe, Arabistanlı Lawrence’ın dünya kolektif bilinçaltına işleyen öfkeli mavi gözlerinin karşısındaki ulusun ferdi olduğumu anladıkça kahroluyorum.
“Dünyanın hiçbir dilinde ‘Anneciğim İngilizler geliyor’ diye bir atasözü yok.
“Yurtdışında benim pasaportuma sekiz defa bakılıyor.
“Ben ve tanıdığım 69 milyon vatandaşım hiç kimseye işkence yapmadı, kimseyi dolandırmadı, iş bulursa gece gündüz çalıştı, barışçı, uzlaşmacı, sevgili oldu.
“Dünyanın diğer halkları gibi..
“Bunlar hezeyan mı? Sizin de belirttiğiniz gibi bu düşüncede olan gruplar çok güçlü. Size katılmadığım ‘bizim bu gücü veri olarak kabul etmemize’ karşı çıkmanız. İyi de ne yapalım?
“Bizim alnımıza her fırsatta yapıştırılan bu iğrenç sözcükleri ben de sevmiyorum. Ama görmezden gelmem bu gerçeği değiştirmiyor.
“Bizim isteğimiz pırıl pırıl gençlerimizin alnında bu sözcüklerle dolaşmayacağı bir Türkiye’ye, bir dünyaya ulaşmak.
“Neşteri vurmazsak, gerçeklerle yüzleşmezsek bunu nasıl sağlayabiliriz?
“Sizin konumunuzda bir isme bile bu kadar yazı yazdırabildiysek kampanya da başarılı olmuştur.
“Biz sizinle farklı düşünen, farklı refleksleri olan insanlar değiliz. Bu yüzden sadece toplantımızı değil, bizleri de desteklemenizi her şeyden çok istiyoruz.
“Bizim reklamcı olarak görevimiz kamuoyunda tartışma ortamı yaratmak.
“Alnımızı temizlemek. Kirleten biz olmasak da!”
Bence hata…
İlyas Başsoy, medya ve reklam dünyasında parlak bir yaratıcı olarak biliniyor. Açıklamasındaki birçok husus elbette doğru. Böyle bir algılama var ve yok sayılarak bu algılamayla mücadele etmek mümkün değil.
Benim eleştirim, Türkleri Avrupa’nın ikinci sınıf insanları olarak konumlamak isteyen ve Haçlı zihniyetinin artığı olarak hâlâ yaşamaya devam eden ırkçı bir anlayışı, bazı aydınlarımızın “içselleştirmelerine” yönelikti.
Türk kimliğinin zeminini, böylesine dar ve dışarıdan dayatılmış ırkçı önyargıları veri olarak kabul edip tanımlamaya çalışmakta hata yapıldığını düşünüyorum.
Ayrıca Türk Tanıtım Konseyi (TTK) Başkanı Erkut Yücaoğlu aradı ve bir yanlış algılamayı düzeltmek istedi. TTK’nin bu konferansın düzenleyicisi ya da sponsoru olmadığını, konumlarının sadece “katılımcılıkla” sınırlı olduğunu belirtti. Bu nedenle afiş ile TTK arasında bir ilgi kuran sözümü geri alıyorum.
MİT’in müşterileri kim?
MİT Müsteşarı geçen hafta gazetelerin Ankara Temsilcileri ile bir toplantı yaptı ve yazılmamak kaydıyla bazı bilgiler verdi.
Ertuğrul Özkök’ün dünkü Hürriyet’te yayımlanan yazısından öğrendiğimize göre Müsteşar, masanın etrafında oturan gazetecilere “Burada bulunan 14 kişiden 10’u eskiden bizim müşterimizdi” demiş.
Ertuğrul Özkök de bu sözü “Ya MİT haber sızdırdığı gazetecileri kastediyor ya da MİT’in muhatap kabul edip sorularına yanıt verdiği gazetecileri..” şeklinde yorumladı.
MİT Müsteşarı benzeri bir sözü, benim de bulunduğum bir başka toplantıda da söylemişti. O zaman kendisine ne demek istediğini sorduğumuzda da, bizlerin öğrencilik dönemimizde içinde bulunduğumuz gençlik hareketleri vesilesiyle MİT’in araştırmaları kapsamına girdiğimizi hatırlatmıştı. Bazı arkadaşlarımız bizlerle ilgili hazırlanan o dosyaları görmek istemiş, hep birlikte bu şakaya gülmüştük..
Yanlış anlamaları düzeltmek için yaşadığım bu olayı aktarmak istedim.