MİLLİYET

Ezilenlerin şampiyonası…

 Dün televizyonda Kore-İtalya maçını izlerken tribünlere asılmış büyük bir pankart dikkatimi çekti. 10-12 metre uzunluğunda kırmızı bir pankart. Üzerinde “Hiddink for President” yazıyordu. “Hiddink Başkan, Kore Şampiyon” tekerlemesinin bir başka ifadesi…

PSV Eindhoven’de Şampiyon Kulüpler Kupası’nı havaya kaldırdıktan sonra Fenerbahçe’ye gelen ve yarım sezonun sonunda kovulan Hiddink…
Bugüne kadar katıldığı tüm turnuvalarda averaj takımı olan Kore’yi çeyrek finale taşıyan teknik adam.
Tribünlerdeki pankartı görünce “Demek ki Kore de bizim gibi” diye düşündüm… Başarıya aç, ileriye gitmek için bir lider arayan ve onu kendi içinde bulmakta zorlanan bir ülke…

Kore’nin Fatih Terim’i…
Bitmek bilmeyen ekonomik krizlerle, sosyal çalkantılarla boğuşan umutsuz bir halkın lider özlemini futbol sahalarında tatmin etmeye çalışmasından daha doğal olan nedir ki?
Tıpkı bizim gibi…
Fatih Terim ile özlediği uluslararası başarıyı kucaklayan ve Terim’in şahsında, içinden bir lider çıkarabileceğini gören Türk halkı da zaman zaman benzer düşünceleri seslendirmemiş miydi?
Kore’nin Terim’i de Hiddink olmuştu işte…

Farklılık arayışları…
Kore “altın gol”ü attığında Milliyet binasından yükselen sevinç çığlıkları da acaba bu paralelliğin herkesin kalbinin bir yerinde yatıyor olmasından mı kaynaklanıyordu?
Her Dünya Kupası, futbolseverlerin gönlünü fetheden bir takımla hatırlanıyor, şampiyonlarıyla olduğu kadar…
Hafızamı yokluyorum… Almanya ile Avusturya’nın ortaklaşa hatır şikesiyle elenip giden Cezayir… İhtiyar Milla’nın Kamerun’u… Amokachi’li, Okocha’lı Nijerya…
Dünyanın her yerindeki futbolseverlerin gönlünde bu takımların taht kurması ve hâlâ hatırlanıyor olmalarının nedeni neydi? Hep Almanya, Brezilya, Fransa, İtalya gibi takımların başarılarını görmekten bıkmış olmak ve yeni bir renk arayışı mı?
Yoksa, dünyanın bugünkü ekonomik ve siyasal düzeninde ezilip harcanan yüz milyonlarca insanın mağrur “kuzey”e duyduğu hıncın, futbol sahalarında çıkarılması mı?

Herkes hatırlayacak
2002 turnuvası hafızalarda eminim bu yönüyle kalacak… Şampiyonu belki ilerde kimse hatırlamayacak bile… Ama Brezilya’ya haksız bir penaltıyla yenilen Türkiye’yi, bir takım olmayı başardığı için inanılmaz sonuçlar alabilen Kore’yi, haritanın neresinde olduğunu bile çok kimsenin bilmediği Senegal’i herkes hatırlayacak…
Dün bizim binada Kore golünü attığında nasıl havaya sıçrandıysa, eminim Ümit Davala golü attığında Kuala Lumpur’da, Jakarta’da, Buenos Aires’te, Kahire’de de on binlerce insan sevinçle havaya zıpladı…
Futbolu dünyanın en çok sevilen ve en çok seyredilen sporu haline getiren gerçek de burada yatıyor işte…
Eğer yeterince çalıştıysanız, organize olabiliyorsanız ve en önemlisi bir oyun felsefeniz varsa, bireysel yeteneklerinizi ortak bir amaç için kullanabiliyorsanız, en yenilmez görünen rakibi bile bertaraf etmeniz işten bile değil…
Tıpkı toplumsal yaşamda olduğu gibi..