Geçenlerde İran’a kısa bir gezi yapıp dönen bir arkadaşımla konuşuyordum. Ona İran ile ilgili izlenimlerini sordum.
İran, büyük sanatçılar yetiştirmiş kültürü ve binlerce yıllık tarihi nedeniyle, gidip gezmeyi en çok istediğim ülkelerden biridir. Özellikle Şiraz’ı merak ederim. Fars’ın başkenti, bin yılın şairi Sadi ve Hafız’ın kenti..
Atatürk büyük iş başarmış
İzlenimlerimi sorduğum arkadaşım bana sadece şunu söyledi: “Atatürk’ün ne kadar büyük bir insan olduğunu bir kere daha anladım.”
Kendimi bir an için bir zaman tünelinin içinde hissettim.. Aynı sahneyi daha önce yaşamıştım çünkü..
Geçen sene Fas’a yaptığım bir haftalık “turistik” geziden döndüğüm günün akşamı? izlenimlerimi merak eden bir arkadaşıma Bebek’teki bir lokantada aynen bunları söylemiştim: “Atatürk gerçekten çok büyük bir iş başarmış!..”
Türkiye, bütün Müslüman coğrafyası içinde bugün bulunduğu farklı konuma neden gelebildi?
Türkiye’yi, on – on beş yıl içinde Avrupa Birliği üyesi yapacak olan dinamik, neden öteki Müslüman ülkelerde harekete geçemedi?
Türkiye bugün Avrupa Anayasası’na imza atarken, öteki Müslüman ülkelerde neden hâlâ en temel insan haklarının talep edilmesi bile suç olabiliyor?
Verilecek birçok yanıt var belki ama sanırım en önemlilerinden birisi Türkiye’nin 1923’te kendisine çizdiği yolun farklılığı olmalı..
Geleceği, onlara borçluyuz
Türkiye’nin o günkü lider kadrosu, Mustafa Kemal’in önderliğinde bu yolu tercih etmemiş olsaydı hiç kuşku yok bugün bulunduğumuz noktanın çok daha gerisinde duruyor olacaktık.
Türkleri, diğer Müslüman uluslardan ayıran şey Cumhuriyet Devrimi oldu..
Ve onu tamamlayan öteki devrimler.. Hilafetin kaldırılması, laiklik, harf devrimi, kadınlara erkeklerle eşit haklar tanınması…
Bugün bulunduğumuz yeri ve hatta bulunduğumuz yeri beğenmeyip daha fazlasını talep edebiliyor olmamızı büyük Cumhuriyet Devrimi’ne borçluyuz.
Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!
Özer Oral’ın ardından
Benim için ilginç bir tesadüftü dört yıl önce Milliyet’e geldiğim ilk gün Emre Oral ile karşılaşmış olmam..
Tesadüfün ilginçliği Milliyet’in Yayın Koordinatörü Emre’nin babası ile ilgili anılarımdan kaynaklanıyor.
Özer Oral, benim meslek yaşamımın ilk yıllarında Milliyet’in “sendika” muhabiriydi..
Türkiye, o günlerin hareketli sendikal meselelerini onun haberlerinden izlerdi.
Bunu iyi biliyorum, çünkü ben de o günlerde aynı zamanda bir sendikada faal olarak çalışıyordum.
Özer Bey ile zaman zaman telefonda konuşur, sendikal faaliyetlerimizle ilgili haberlerin gazetelerde yayınmlanabilmesi için yardımını isterdim.
Meslek yaşamının büyük bölümünü hep Milliyet’te sürdüren Özer Bey ile ilgili ilginç bir anım da var:
Yanılmıyorsam 1978 yılıydı. ABD kökenli bir kuruluş İstanbul’da bir seminer düzenlemişti. Seminerin konusu “sendikal faaliyetlerde halkla ilişkiler” gibi o zaman için yeni sayılabilecek bir kavramdı.
3 gün süren seminerin sonunda ayrılırken hepimize beyaz zarflar dağıtıldı. Zarfların içinde bir hayli yüklü miktarda para vardı. Elimizdeki paralara şaşkınlık içinde bakarken Özer Bey yanımıza geldi. “Bu kuruluş” dedi, “CIA tarafından finanse ediliyor. Bu para da oradan geliyor. Bunları geri vermelisiniz.”… Ve hepimiz paraları iade ettik..
Dün öğle saatlerinde Özer Bey’in öldüğünü haber aldım.. Tanıdığım gazetecilerin çoğu gibi o da kalp krizine yenik düşmüştü.
Acı bir tesadüf, sabahın erken saatlerinde de Ankara İstihbarat Şefimiz Serpil Çevikcan’ın babası Ergün Çevikcan’ın, ölüm haberini almıştık.
Tanrıdan merhumlara rahmet, sevgili arkadaşlarıma başsağlığı diliyorum.