MİLLİYET

Gençliğin sembolü ne?

Bu soruyla geçen gün okuduğum bir dergide karşılaştım. Soru AGB Nielsen araştırma şirketi tarafından yapılan ve Türkiye’nin 15 yaş üzerindeki kentli nüfusunu kapsayan bir araştırmada sorulmuş.

Soruyu okuyunca dergiyi bir an için bıraktım ve o yaşlardayken bu soru bana sorulmuş olsaydı ne yanıt vereceğimi düşündüm.
Doğrusunu isterseniz kolay bir yanıt da bulamadım. Ya artık 50 yaşına çok yaklaşmış olmamdan kaynaklanıyor bu durum, yani hatırlamıyorum. Ya da biz o yaşlardayken kendimizi özdeşleştirebileceğimiz şeylerin bir hayli kısıtlı olmasından…
Sonunda düşündüm, düşündüm ve şuna karar verdim: O yaşlarda gençliğimin sembolü “gitar”dan başka bir şey değildi.

Gitardan TV’ye..
Media Cat isimli pazarlama iletişimi dergisinin haberine göre araştırmanın sonucunda günümüz gençliğinin “sembolü” televizyon çıkmış.
Bu yılın bahar aylarında yapılan araştırmanın ortaya koyduğu gibi gençler, yeni teknoloji ürünlerini denemeye, kullanmaya ve onları yaşamlarının bir parçası haline getirmeye, bizlere göre daha fazla eğilim taşıyorlar.

Gençlerde yok yok..
15-19 yaş grubu gençlerin kullandıkları cep telefonlarının MMS, hands-free, WAP özelliklerine sahip olma oranı, tüm kişilere göre 3 misli daha fazla. Cep telefonunun fotoğraf çekme, bluetooth, ses kayıt ve video kayıt özelliklerine sahip olma oranı ise iki buçuk kat daha yüksek. Ve bu gençlerin yüzde onu sabit telefonları hiç kullanmıyorlar, cep telefonuyla iletişim kurmak onlara yetiyor.
Yıllar önce gençlik dergisi Blue Jean’i piyasaya çıkardığımda en büyük sorunumuz, şirketlerin, gençleri bir “tüketici grup” olarak göremiyor olmalarıydı.

Garip bir durum
Aradan geçen 18 yıldan sonra gençlik dergilerine verilen reklamlara bakınca bunun değişmeye başladığı da görülüyor ama nedense yeni donanımlı süper cep telefonlarının reklamları hâlâ yaşlılara hitap eden mecralarda yayımlanıyor. Garip bir durum reklam veren açısından, ama bugün konumuz bu değil.

Görüş yerine marka!
Avrupa çapında toplam on ülkede yapılan araştırmanın ortaya koyduğu önemli bir gerçek de şu: Gençler artık büyük politik görüşlerden daha çok, markalara ilgi duyuyorlar.
Bugünün dünyasında kendisini “küçücük” hisseden gençlik, markalar ve ileri teknoloji ürünleriyle kendisini “güçlü bir birey” olarak hissedebiliyor.
“Artık genç olmayanlar için” bu söylediklerim, “Biz nelerle uğraşıyorduk, bunların aklı fikri markalarda” şeklinde nostaljik bir övünme meselesi olabilir.
Böyle düşünenlerin son derece yanıldıklarını da söylemeliyim.
Çünkü “markalaşma” artık sadece tüketim ürünleri için değil, siyasi kişiler, görüşler ve tutumlar için de söz konusu olabilecek bir süreç.

Siyasetçilere mesaj
Özellikle siyasetçilerin bu araştırmadan çıkarmaları gereken sonuçlar var:
Gençler kendini bıkıp usanmadan tekrar edenlerden, sürprizler yapmayanlardan, espriye açık olmayanlardan, klişe ve demode içeriklerden hiç de hoşlanmıyorlar.
İki sene sonraki genel seçimlerde gençlerin de oylarına talip olacak olan siyasi partiler ve siyasetçilerin hiç unutmamaları gereken bir gerçek bu.