Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde Danıştay Başkanı’nın yaptığı konuşmada, son günlerde yeniden alevlenen “AKP-yargı” tartışmasının nedenleri hakkında önemli ipuçları var.
Danıştay Başkanı, konuşmasının bir yerinde şöyle diyor:
“Cumhuriyetimizin vazgeçilmez temel değeri olan laiklik, kendisine yönelik saldırı ve akımlara karşı sahipsiz bırakılamaz. Toplumsal barışın, ulusal birlik ve beraberliğin vazgeçilmez koşulu olan laikliği yıkmayı hedefleyen eylemlere, açıklamalara ve her türlü yönlendirmelere hoşgörü gösterilmemeli, laiklik kötü odakların emellerine karşı korumasız bırakılmamalıdır. Laik rejimi koruma ve kollama görevinin, devletin tüm organ ve kurumlarının ortak görevi olduğu gerçeği unutulmamalıdır.”
Yargıtay’ın gerekçesi
Dünkü Radikal’de de Mehmet Şevket Eygi’nin laiklik karşıtı bir yazısı ile ilgili olarak Yargıtayca verilen onama kararının gerekçesi açıklanıyordu.
Ülkedeki tüm mahkemeleri bağlayan kararın gerekçesinde de şöyle bir bölüm var: “Ülkemizdeki laiklik kavramı diğer ülkelere göre farklıdır. Kökten dinciliğin egemen olduğu ülkelerde insan hakları araç olarak kullanılmakta, kimilerince bir hedef, kimilerince bir sorun olarak nitelendirilen türban, ülkemizde kamu düzenini bozan eylemlere konu olmaktadır. Türbanın sistem ve hukuksal gerçeklik karşısında düşünce veya din ve vicdan özgürlüğü kapsamında kalmadığı tartışılmaz bir hukuksal gerçekliktir. Sanık, türbana özgürlüğü savunmakta, türban yasağı uygulayanları ve laikleri dinsiz olarak niteleyerek, şeriatı gerçekleştirmek amacıyla söylemini kin ve nefret içerecek şekilde ortaya koymaktadır.”
Her şey laikliğe bağlı
Danıştay Başkanı’nın sözleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun gerekçeli kararı birlikte okunduğunda, AKP’deki bir kısım çevrenin yargının bağımsızlığından neden şikâyetçi oldukları da ortaya kendiliğinden çıkıyor.
Bunu söylerken “AKP içindeki herkes şeriatçıdır” gibi bir düşüncemin olmadığını da söylemeliyim.
Elbette böyle bir şey yok, ancak şunu söyleyebiliriz: Laik sistemin korunması için yapılması gerekenler konusunda devletin bazı organları ile AKP hemfikir değil..
Bugün Türkiye’yi gelişmiş dünyanın bir parçası haline getirebilmek, her şeyden önce rejimin laik niteliğini koruyabilmekle ilişkili oysa..
Rejimin laik niteliğini koruyamadığınız zaman, varabileceğiniz yer Ortadoğu’nun totaliter rejimlerinden biri olabilir.
Ne Avrupa Birliği’ne girebilirsiniz, ne de ülkenin ekonomik gelişmesi için ihtiyaç duyduğu huzurlu ve demokratik ortamı yaratabilirsiniz.
Elle tutulur tek sınır
Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde düşünce özgürlüğünün bir tek elle tutulur sınırı var: Düşüncelerinizi başkalarına zorla kabul ettirmeye kalkmayacaksınız!
Her gün yayımlanan “İslamcı” gazetelerdeki köşeleri dikkatle okuyanlar, ifade edilen görüşlerin demokratik bir fikir açıklamadan ibaret olmadığını iyi görüyorlar.
O köşelerde açıklanan şeriatçı görüşlere hakim olan tahakkümcü, zorlayıcı ve baskıcı ifadeleri bu nedenle “düşünce özgürlüğünün sınırları” içinde görebilmek de mümkün değil…
Hiç kuşku yok, Türkiye demokrasisi geliştikçe, Türkiye’deki her birey demokrasi fikrini içselleştirdikçe birilerinin devlet adına ortaya çıkıp laikliği korumasına da gerek kalmayacak.
Ancak o zamana kadar devlet kurumlarının bu tür hassasiyetlerini açıkça ifade etmelerinden de gocunmamalıyız.