MİLLİYET

Gölge etme, başka ihsan istemem!

 Bizde âdet böyledir: Meclis’teki çoğunluğuna güvenen her hükümet “basın meselesine bir el atmak” ister. Ve doğrusunu isterseniz, bu istek başlangıçta ne kadar iyi niyetle dolu olsa da sonuç her zaman yasaklar, kısıtlamalar olarak ortaya çıkar.

Kişisel olarak hükümetlerin ve devletin çeşitli organlarının “basına bir çekidüzen verme” gayretlerine hep kuşkuyla bakarım.
Çünkü basının yaptığı iş, doğası gereği çoğunlukla “etkili ve yetkili” kişileri rahatsız eder. Aksini söyleyenlere aldırmayın: Bizde iktidar sahibi hiç ama hiç kimse eleştiriden hoşlanmaz, eleştirilerden kendisine bir sonuç çıkarmaya gayret etmek yerine bunu “düşmanca bir saldırı” olarak görme eğilimindedir.
Bu eğilim nedeniyle de “basına çekidüzen verme” işi, çoğu kez “eleştiri hakkının kısıtlanmasıyla” sonuçlanır.

Bunları söyleyecektim
Son toplanan İletişim Şûrası’na, aynı tarihte Londra’da başka bir mesleki toplantıda bulunmak zorunda olduğum için katılamadım.
Eğer katılma olanağım olsaydı şunları söyleyecektim:
1 – Ceza tehdidinin olduğu bir yerde basın özgürlüğünden söz edilemez.
2 – Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunlar varsa bunları düzeltmenin yolu yine basın özgürlüğü içinde bulunmalıdır.
3 – Basının kendisini denetlemesine olanak verecek kurumların ve mekanizmaların güçlendirilmesi gerekir.
4 – Madem Avrupa Birliği’ne gireceğiz ve madem ki yeni bir “basın yasası” ihtiyacının olduğu düşünülüyor o zaman yapılması gereken şey örneğin İngiltere’deki ilgili yasanın aynen çevrilip yasalaştırılması yoluna gitmektir. İngiltere beğenilmiyorsa, Almanya.. O da olmuyorsa Danimarka.. O da olmuyorsa İsveç, Fransa, İtalya vs.. Artık hangisini beğeniyorsanız bir tanesini aynen alın ve yasalaştırın.. Ne bir tek madde ekleyin, ne de bir tek madde çıkarın..
5 – “Türkiye’nin özel koşulları var” gibi her yere çekilebilecek ve yeni sınırlamalara yol açabilecek gerekçeler yaratmayın.
6 – Gazete ve televizyon sahibi olmak kimseye özel bir ayrıcalık yaratmaya gerekçe olmasın. Bugün toplumu rahatsız eden, bazı gazete ve TV sahiplerine ayrıcalıklı muamele yapılması şeklindeki uygulamaların yasalardaki eksikliklerden değil, hükümetlerin tutumundan kaynaklandığını unutmayın.
7 – Basın işletmelerinin işlem ve hesaplarının şeffaflaşmasını sağlayacak düzenlemeleri, AB’deki örneklerini izleyerek sağlayın.

Tüketiciyi korumak mı, basını cezalandırmak mı?
Hükümet bir yandan “basına bir çeki düzen” vermek için şûra toplarken, öte yandan da bir “tüketici yasasını” komisyonlardan geçirdi. Yasa tasarısı bugün yarın TBMM’de görüşülecek.
Burada dikkatimi çeken ve basınla doğrudan ilgili bir durum var: Gazetelerin kuponla okuyucularına verecekleri kültürel amaçlı kitap, ansiklopedi, bayrak, cd, vcd gibi “eserleri”, “ilgili bakanlığa” onaylatması gerekiyor.
Yani diyelim ki Milliyet, Cemal Kutay’ın bir kitabını okuyucularına kuponla verecek, Sanayi Bakanlığı’na gidip bunun “kültürel bir eser” olduğunu onaylatmamız gerekiyor.
Bunun son derece keyfi uygulamalara yol açacağı çok açık. Bakanlıktaki bu konuya bakan yetkilinin kişisel düşüncelerinin de yasanın uygulanmasında kolayca belirleyici olacağı bir düzenleme..
Bunun “tüketiciyi korumak” kaygısından çok, gerektiğinde bazı muhalif gazetelerin cezalandırılması amacıyla yasaya girdiğine ve uygulamanın da bu yönde olacağına hiç kuşkum yok. Amaç tüketiciyi korumaksa, yapılması gereken tüketiciyi koruyacak düzenlemelerin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta olmasıdır.
Bu tasarının, basın promosyonları ile ilgili hükümlerinin bu gözle yeniden değerlendirilmesi doğru olur. Bu konudaki “yapıcı eleştirilerimi” yarın sunacağım.