Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hayat avuçlarımızın içinde…

 Öyküyü “Yaşam Dersleri” isimli bir kitapta okudum. Biraz sonra size de aktaracağım.
Bu öyküyü birkaç kere okudum. İçinde beni etkileyen şeyin ne olduğunu düşündüm. Bunları sizlerle paylaşmayacağım, çünkü çok kişisel şeyler… Ama eminim sizler de kendiniz için bazı sonuçlara varacaksınız, öyküyü okuduğunuzda…

Elisabeth Kübler – Ross ve David Kessler’in birlikte yazdıkları “Yaşam Dersleri” isimli kitaptan aktarıyorum. (Ege Meta Yayınları.) Öyküyü, kırklı yaşlarının başlarında bir kadın olan Stephanie, bir derste anlatmıştı:

Yaşam sınavı…
“Birkaç yıl önce bir cuma günü öğleden sonra, Los Angeles’tan Palm Springs’e giden yoldaydım. Los Angeles çevre yolunda trafiğe çıkmak için çok uygun bir zaman olmamasına rağmen, arkadaşlarla dinlendirici bir hafta sonu geçirmek için çöle gitmeye can atıyordum.
Los Angeles’ın dış mahallelerinde, önümdeki arabalar durmaya başlamıştı. Arabalardan oluşan uzun bir kuyruğun arkasında durduğum sırada, dikiz aynama göz attım ve arkamdaki arabanın durmadığını gördüm. Araç çok büyük bir hızla bana doğru geliyordu. Sürücünün bana çarpmak üzere olduğuna dikkat etmediğini fark ettim, hem de şiddetle çarpacaktı. Onun bu hızı ve önümde durmuş olan arabayla burun buruna olduğum gerçeği yüzünden büyük bir tehlike içinde olduğumu biliyordum. O anda ölebileceğimi fark etmiştim.
Direksiyonu sıkıca kavramış olan ellerime baktım. Ellerimi bilinçli olarak sıkmamıştım; bu doğal halimdi, hayatı yaşama biçimim. Bu biçimde yaşamayı istemediğim gibi, bu biçimde ölmek de istemediğime karar verdim. Gözlerimi kapadım, bir soluk aldım ve ellerimi yana indirdim. Kendimi serbest bıraktım. Kendimi yaşama da, ölüme de teslim etmiştim. O anda büyük bir güçle bana çarptı.

Yumruk ve açılan eller…
Hareket ve gürültü kesildiğinde gözlerimi açtım. İyiydim. Önümdeki ve arkamdaki araba mahvolmuştu. Benim arabamsa akordeona dönmüştü.
Polis bana gevşemiş durumda olduğum için şanslı olduğumu, çünkü kas geriliminin şiddetli yaralanma olasılığını artırdığını söyledi. Bana bir armağan verildiği duygusuyla yürüdüm. Bu armağan yalnızca yaralanmamış olmam değildi, bundan daha büyüktü. Hayatı nasıl yaşadığımı görmüştüm ve bana değiştirme olanağı verilmişti. Sıkılmış bir yumrukla yaşamıştım, ama artık onu açılmış ellerimle tutabileceğimi fark ettim, sanki avuçlarımın içinde duran bir kuş tüyü gibi… Ölüm karşısında korkumu bırakacak kadar yeterince gevşeyebilirsem, artık yaşamdan da gerçekten zevk alabileceğimin farkına varmıştım. O anda kendimi daha önce hiç olmadığı kadar kendime bağlı hissettim.”

Fazlalıkları yontmak şart
Birçok kişinin bildiği bir anekdotla bağlayayım. Michelangelo’ya büyük eseri Davud heykelini nasıl yaptığını sormuşlar. Şöyle yanıtlamış: “Heykel mermer blokun içinde duruyordu, ortaya çıkarmak için sadece fazlalıkları yonttum!”
İnanıyorum ki içimizdeki gerçek kişiliği ortaya çıkarmak için sadece fazlalıklarımızı yontup, bir kenara fırlatmamız yeterli…