MİLLİYET

Herkesin gözü önünde…

 Adana’da herkesin gözünün önünde bıçaklanan kadının dramını düşünüyorum günlerdir. Görüntü ve fotoğraflardan tespit edildiği kadarıyla polis, hiçbir müdahalede bulunmuyor, öylece seyrediyor…

Öylece durup seyredenler sadece polis değil… O fotoğrafları çeken, görüntüleri kaydedenler de bizim meslektaşlarımız. Onlar da orada bekleyip, “işlerini” yapmaya devam etmişler. Belki “polisin olduğu yerde gazetecilerin karışması doğru değil” diye düşünülebilir. Ancak onlar da polisi uyarıp, müdahaleye teşvik edebilirdi.
Polisin kendisine göre gerekçeleri var. Ellerinde plastik mermi yokmuş, bıçaklı adama tabancayla ateş edilemezmiş, bu tür olaylar için eğitilmemişler, zaten adam bıçaklamıyor da bıçaklıyor gibi yapıyormuş vs… Bir sürü ipe sapa gelmez gerekçe…
Gazete satarken sırtından vurulup öldürülen 18 yaşını bile doldurmamış bir çocuğun mezarlıkta olduğu ve davasının hâlâ tamamlanmadığı bir ülke için ne boş laflar…
Plastik mermisi olmadığını söyleyen polis, oradan bir kürek sapı alıp, saldırgana vurmayı akıl dahi edememiş… Müdahale etmeye çalışan bir – iki mahallelinin polisçe engellenmesi ise işin bir başka yönü..

Büyük şehir kayıtsızlığı
1992 yılında, Aktüel Dergisi’ni yayımladığım dönemde arkadaşlarımız bu tür bir “büyük şehir kayıtsızlığını” test etmek için ilginç deneyler yapmışlardı.
Profesyonel tiyatrocuların rol aldığı bu mizansenlerden birinde genç bir erkek makyajla göğsünden bıçaklanmış hale getirilmişti. Kocaman bir bıçak sapı göğsünde duruyor, “kan” görüntüsü verilmiş kırmızı boyalar içinde Bebek Parkı’nda boylu boyunca yerde yatıyordu. Bir öğle vakti kentin merkezinde içinde yüzlerce kişinin dolaştığı küçük bir parkta yerde yaralı yatan adama kimse yardım etmemişti. Kimse polisi aramamış, kimse bir ambulans çağırmamıştı. En ilginç fotoğraf ise dergiye iki sayfayı kaplayacak şekilde basılmıştı: Yerde yatan yaralı adam ve yürürken göz ucuyla ona bakıp, yolunu değiştirmeyen bir üniformalı polis memuru!
Deneylerden biri de gece yarısı Ataköy’de yapılmıştı. Saat 23.00 sıralarında yine tiyatrocu bir kadın ve üç erkek bir “kadın kaçırma sahnesi” oynamışlardı. Kadının çığlıklarına ve yardım çağrılarına kimse kulak asmadığı gibi mahalle karakolunu aramak da kimsenin aklına gelmemişti.

38 kişinin önünde..
1964 yılının mart ayında 30 yaşında olan Catherine Genovese’nin başından geçenler ise bir test değildi. Genovese, Queens’de tam 38 tanığın gözü önünde üç ayrı saldırıyla bıçaklanarak öldürülmüştü. Yine kimse yardım etmemiş, kimse polise telefon bile etmemişti. O kadar ki saldırgan etrafta bulunanların seslerinden ve birbiri ardına yanan yatak odası ışıklarından korkarak iki kere kaçmış, ama sonra her defasında gelip yerde sürünmekte olan yaralı kadını bıçaklayarak öldürmeyi başarmıştı.
New York polisi olaydan sonra şaşkınlığını uzun süre üzerinden atamadı. Olayın 38 tanığı da eğitimli, orta halli, aileleri olan, herhangi bir suça hiçbir şekilde bulaşmamış “iyi insanlarödı. Ama hiçbiri yardım etmemiş, polisi aramamıştı.

Biri yardım eder!
Amerika medeni bir ülke olduğu için haberin gazetelerde yayımlanmasının ardından bilim adamları, bu “ilgisizliğin” nedenlerini araştırmaya giriştiler.
New York’ta çalışan iki psikoloji profesörü Bibb Latane ve John Darley polis raporlarını ve haberleri inceleyerek o güne kadar kimsenin aklına gelmeyen bir açıklama buldular: “İlgisizliğin” nedeni olay yerinde 38 şahit bulunmasıydı. Psikologlar, olay anında orada bulunan bir kişinin etrafta başkaları da varsa en az iki nedenden dolayı yardım etmesinin uzak bir olasılık olduğunu düşünüyorlardı. Birincisi etrafta başka yardıma koşacakların bulunması her bir tanığın bireysel sorumluluğunu azaltıyordu. Belki birisi yardıma koşar, telefon eder, hatta etmiştir bile… Herkes birisinin yardım edeceğini düşünürken kimse yardım etmemiş oluyordu böylece…

Heyecana gerek yok
“İkinci neden daha karmaşık bir toplumsal kanıt prensibine dayanıyordu ve çoğulcu kayıtsızlık etkisini içeriyordu” diye yazıyor Robert B. Cialdini… Çoğu kez acil bir durum sanılan şey aslında acil bir durum değildir. Sokakta yatan adam kalp krizi mi geçiriyor, yoksa sızıp kalmış bir sarhoş mu bilemezsiniz… Ya da patlayan bir silah mı, kamyon egzozu mu? Ya da gerçek bir saldırı mı var, karışmanın doğru olmayacağı bir aile kavgası mı?
Hepimiz başkaları yanında dengesini koruyabilen ve şaşırıp kalmayan bir kişilik rolünü benimsediğimiz için büyük bir olasılıkla olayı sakin bir tavırla ve etrafa kaçamak bakışlar fırlatarak izleriz… Bu nedenle herkes bir başkasını kayıtsız ve heyecansız olarak görür. Bu durumda izleyiciler, ortada heyecana kapılacak bir şey olmadığı kanısını edinir. Kimse müdahale etmez, kimse yardım çağırmaz…

Bir kişiyi hedefleyin!
Latane ve Darley böyle bir durumda yardım isteyen kişi sizseniz kalabalık içinde tek bir kişiyi hedefleyen bir imdat çağrısı yapmanızın doğru olacağını söylüyorlar. Hedefi belirsiz bir çağrı yerine “bayım, beni kurtarın” ya da “hanımefendi polis çağırın” gibi doğrudan bir kişiyi hedef alan bir yardım çağrısı…
Bakalım toplumsal psikoloji ile ilgilenen bilim adamlarımız Adana Olayı’nı inceleyip, bizler için öğretici olacak sonuçlara ulaşabilecekler mi? Milliyet, böyle bir çalışmaya kendi olanakları ile yardım etmeye hazırdır.