MİLLİYET

İşkence çocuk oyuncağı olunca…

 Yıllar önce Bethesta’da, “ilginç oyuncaklar” satan bir mağazada “oyuncak elektrikli sandalye” görmüş, bunun bende yarattığı dehşeti o tarihte çalıştığım Radikal’deki köşemde de yazmıştım..

“Günah Şehri” isimli çizgi romandan esinlenerek yaratılmış plastik bir oyuncaktı bu. Adı “Death Row Marv” olan pilli oyuncağın üzerindeki bir düğmeye basınca ışıklar yanıp sönüyor ve sandalyeye bağlı bebek, vücuduna elektrik verilmiş gibi kasılıp titredikten sonra hareketsiz kalıyordu..
Dün Doğan Haber Ajansı’nın Sivas’tan geçtiği haberi okurken de sırtımın aynı şekilde ürperdiğini hissettim.
Sivas’ta ilkokul öğrencilerinin “buluşlarının” yer aldığı bir sergide “oyuncak işkence sandalyesi” de yer alıyormuş.

Ölümlerden ölüm beğen!
Oyuncağı icat eden çocuk 12 yaşında. İcadını gerçekleştirirken ABD’deki elektrikli sandalyelerle idam olayından esinlendiğini söylüyor.
Türkiye’de yaşadığı için olsa gerek, yaptığı “elektrikli sandalye” çift fonksiyonlu. İsterseniz sandalyeye oturana elektrikle işkence yapabiliyorsunuz, isterseniz idam edebiliyorsunuz!
Bu haber gazetelerde yayımlandıktan sonra, Milli Eğitim’in soruşturma açacağını, minik bir çocuğun, çocukça bir heyecanla yaptığı bu “şey” nedeniyle müfettişlerin karşısına çıkarılabileceğini düşününce sıkıntım daha da artıyor.
Çocuk belli ki seyrettiği filmlerden, okuduğu- izlediği haberlerden etkilenmiş ve ona doğruyu göstermekle sorumlu olan öğretmenleri de bu konuda etkili olamamışlar..
Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin ve özellikle de konuyu soruşturacak müfettişlerin, küçük bir çocuğun geleceğinde etkili olabilecek bir travma yaratmamak için gerekli özeni göstereceklerini umuyorum.
Burada soruşturulması gerekenler herhalde okulun yönetimi ve öğretmenler olmalı.. İyi ile kötüyü ayırmakta bir yetişkin gibi davranmasını bekleyemeyeceğimiz 12 yaşında bir çocuk değil!

Sürpriz değil
Çocukların, içinde bulundukları toplumun küçük bir fotoğrafı oldukları tartışılamayacak bir gerçek.
İşkencenin neredeyse sistematik hale getirildiği, işkence yapanların sanki devletçe özel olarak korunuyormuş izleniminin yaratıldığı, işkence sanıklarının “zaman aşımından” sıkça yararlandıkları bir ülkede, bir çocuğun okulda öğrendiği fizik bilgileriyle bir “otomatik işkence makinesi” yapması, benim için aslında bir sürpriz değil..
Toplumumuzun küçümsenmeyecek bir kesimi için işkence ve kötü muamele sıradan bir olay.

Sorun daha derin
Birçok kişi, kendi başına böyle bir şeyin asla gelmeyeceğine inandığı için, işkenceye uğrayanlara da “bunu hak etmiştir” gözü ile bakabiliyor.
Daha da kötüsü salt siyasi düşünce farklılıkları nedeniyle işkence kurbanlarına “oh olsun” diye yaklaşanların da bulunduğunu, zaman zaman bu tür haberlerimize gelen okuyucu tepkilerinden biliyorum.
Sorun, sadece bir öğretmenin ihmalkarlığından ya da bir çocuğun çocukça davranışlarından daha derin bir sorun.

Önlemenin tek yolu var
Bunu önlemenin bir tek yolu var: İşkenceyi ve işkence yapanları, “kötü muameleyi” soruşturmanın doğal akışı içinde yapılması gereken bir eylem olarak görenleri cezalandırmak ve teşhir etmek.
Bu tür memurların, amirleri tarafından korunmalarına olanak sağlayan yasal hükümlerin ayıklanması, “zaman aşımı”nın bir savunma aracı olarak kullanılmasının önlenmesi gerekiyor.
İşkence ve kötü muamele sanığı birçok polise, hala görevde oldukları halde “adresleri bulunamadığından” bir türlü tebligat yapılamadığı da bilinen bir gerçek.. Bu görevi ihmal edenlerin de aynı suçtan yargılanabilmelerinin yolu açılmalı..
Ve sadece yasalar değil, kafalar da değişmeli.. İşkencenin normal bir olay değil, bir insanlık suçu olduğu herkes tarafından iyice bellenmeli..