Musa Kart’ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı bir iplik yumağına dolaşmış kedi olarak çizmesinin ardından yaşadıklarımız, bütün siyasetçilere bir ders olmalı.
Kart’ın çizdiği karikatürün hiçbir hakaret amacı yoktu oysa..
Çok bilinen bir halk esprisinin, günün siyasal gelişmelerine uyarlanmasından ibaretti..
Karikatürde böyle çizilmiş olması, Başbakan’a “kedi” denildiği anlamına gelmiyordu.
Ve Başbakan, şu ya da bu nedenle bu karikatüre sinirlenip dava açma yoluna gitmeseydi çoktan unutulmuş olacaktı.
Başbakan gazeteleri okumadığını daha önce açıkladığına göre, büyük bir olasılıkla bu, aklı evvel bir danışmanın işiydi.
Basınla ilişkilerin nasıl yürütüleceği konusunda hiçbir fikri olmayan bir danışmanın işi..
Kontrolden çıktı
Ve açılan dava, günümüz demokrasilerinde pek de rastlanmayacak şekilde mahkûmiyetle sonuçlanınca, iş kontrolden çıktı.
Normal olarak bir gazetede bir tek kere yayımlanıp unutulacak bir karikatür, neredeyse tüm gazetelerde tekrar tekrar yayımlandı ve Türk siyasal yaşamının “unutulmaz karikatürlerinden” biri olarak tarihe geçti..
Musa Kart, dava açma fikri kimden geldiyse ona teşekkür borçlu diye düşünüyorum.
Davanın mahkûmiyetle sonuçlanmasının ardından başka karikatüristler, dayanışmalarını göstermek amacıyla bu kez Başbakan’ı daha farklı kılıklara soktular.
Başbakan onlara da dava açtı..
Ve o karikatürler de bu kez açılan bu yeni dava nedeniyle tekrar gündeme geldi, gazetelerde tekrar tekrar yayımlandı.
Hoşgörü şart
Ders burada ortaya çıkıyor: Siyasetçi sinirlerine hâkim olmalı, kendisiyle ilgili eleştirilere hoşgörüyle bakabilmeyi öğrenmeli.
Bunu başaramadığında karşılaşacağı tepkinin, o sınırlı eleştirinin etkisini büyüteceğini ve giderek o ilk eleştirinin kendisinden bile önemli hale gelebileceğini öngörmeli..
Türkiye’deki mahkemelerin böyle durumlarda çok farklı kararlar verebileceğini biliyoruz.
Ancak bildiğimiz bir şey daha var: Bu mahkûmiyetlerin tümü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden geri dönecek ve Türkiye, verilecek bu mahkûmiyetler nedeniyle tazminata mahkûm olacak.
O gün bu karikatürler tekrar tekrar bir daha yayımlanacak ve kimse de bir şey diyemeyecek.
Şimdi kaç kişi gördü?
Başbakan’ın AİHM kararının açıklandığı gün, kendisine bu dava açma fikrini veren danışmanına bir görev vermesinin çok ilginç olacağını düşünüyorum:
Otur ve say bakalım, bu karikatürler medyada kaç kere yer almış? İlk yayımlandığında bunları kaç kişi görmüştü, şimdi kaç kişi görmüş oldu?
Yeni yasanın geleceği
Bu ilginç olay, bir bakıma basın özgürlüklerinin zaman içinde nasıl geliştiğini görmemizi sağlayacak bir tür laboratuvar gibi de:
Bir yazı ya da bir karikatür nedeniyle birisine dava açılması ve başkalarının da o dava kendilerine açılmış gibi buna tepki göstererek aynı “suçu” bilinçle işlemeleri..
Sadece basın özgürlüğü değil, bugün sahip olduğumuz başka özgürlükler de böyle gelişti: Ceza yaptırımları ve baskılar karşısında insanların susmak ve oturmak yerine o baskıyla mücadele etmeye karar vermeleri..
Ve göreceksiniz ki, yeni Türk Ceza Yasası’nın basın özgürlüğünü kısıtlayıcı hükümleri de böyle bir süreç sonunda yok olup gidecek.