M etin Toker ile Milliyet arasındaki “iş akdi”, biz diğer Milliyet çalışanlarının imzaladığı sözleşmeden farklı bir yön içeriyordu.
Aslına bakarsanız gazetecilerin çok büyük bölümü için bu tür sözleşmeler, yerine getirilmesi gerekli birer formaliteden ibarettir.
Ne imzaladığımız sözleşmeleri saklarız, ne de imzalarken sözleşmeyi tümüyle okuma sabrını gösteririz.
Bunun bir nedeni sözleşmelerin zaten standart olmasıysa, öbür nedeni de bu meslekte esas olanın “karşılıklı verilen sözler” olduğuna olan yaygın inanç ve meslek gelenekleridir.
Metin Toker, 21 yıl önce Milliyet ile yaptığı sözleşmesine hepimizinkinden farklı olan şu maddeyi koydurmuştu: “Metin Toker, bağımsız çalışan bir gazetecidir.”
Bu bir kalıp…
Dün cehennemi andıran bir sıcaklık altında; Gazeteciler Cemiyeti’nde, TBMM’de ve Kocatepe Camii’nde toplanan büyük kalabalıkların nedeni de bence Metin Toker’in mesleğine karşı duyduğu bu titizlik ve saygıdan kaynaklanıyordu.
İstese siyasete en tepeden girme olanağı olan bir insanın, gazetecilikten asla vazgeçmemesini ve son anına kadar yazı yazmaya devam etmesini sağlayan güç de bu meslek saygısından kaynaklanıyordu…
Milliyet’te Cuma günü Toker’i kaybettiğimizi duyuran haberin spotunda şöyle bir ifade vardı: Toker, dokuz yıl savaş verdiği amansız hastalığa yenildi!
Bu sadece Milliyet yazıişlerinin kullandığı bir kalıp değil.
Gazetelerde yayımlanan ölüm ilanlarında, televizyonlardaki ölüm haberlerinde de sık sık kulağımıza çalınan, üzerinde hiç durmadığımız bir kalıbın tekrarı…
Türkiye’de kansere böyle deniliyor… Amansız hastalık…
Öyle bir duygu ki, sanki o melun hastalığın adını ağzımıza alırsak bize de bulaşırmış gibi hissediyoruz…
Birçok kanser hastası, hastalığının ne olduğunu bile bilmiyor. Aileler bilinçli olarak hastalığı hastadan saklıyorlar, çoğu kez bu konuda hekimlerle işbirliği de yapıyorlar…
Onu yenebiliriz!
Yakınlarımın çok büyük bölümünü kanserden kaybettim. Babaannem, iki amcam, babam, eniştem, mesleğe ilk başladığım günlerdeki gazeteci arkadaşım İhsan Toker…
Bu konuda o kadar çok kitap okudum ki, Tıp Fakültesi’ne girme olanağım olsa onkolog olabilirim.
Tek tek bireylerin kanserle mücadelesinde moral gücün, hastalığa direnme ve yaşama isteğinin ne kadar önemli olduğunu öğrendim bu kitaplardan…
Bilim adamlarının ve hekimlerin bitmek bilmeyen çabalarının kanseri, ölümcül hastalıklar arasından çıkartma yolunda hızla ilerlediğini de biliyorum.
Gazetemize dünyanın çeşitli yerlerinden bu mücadeledeki bilimsel ilerlemeler ile ilgili inanılmaz gibi görünen haberler yağıyor adeta… Sizler de her gün gazetelerde kanser tedavisindeki gelişmelerle ilgili en az bir tane haber okuyorsunuz.
Ama yine de ısrarla “amansız hastalık” kalıbını kullanmaya devam ediyoruz… Hastalarla, bu hastalığın adını açıkça koyup hep birlikte mücadele etme yürekliliğini gösteremiyoruz.
Biz artık kullanmayacağız
Hayır, kanser amansız bir hastalık değil… Tedavi yöntemleri hızla ilerliyor… Ülkemizde her şeyini bu mücadeleye adamış birçok saygıdeğer hekim var… Ülkemizin ve dünyanın ciddi tıp kurumlarında bilim adamları gece gündüz bu savaştan galip çıkmaya çabalıyorlar..
Kanserden korkmak gerekmiyor. Kanser olanlara, yakında ölecekmiş muamelesi yapmaktan vazgeçtiğimiz taktirde onlara ihtiyaçları olan yaşama isteği ve mücadele gücünü verebiliriz…
Biz Milliyet’te artık kansere “amansız hastalık” demeyeceğiz… Bunu aynı zamanda bugün toprağa verdiğimiz, acısı çok taze bir meslek büyüğümüze karşı yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak da görüyorum.