Referandumun ertelenmesi yönünde Kıbrıs Rum Kesimi’nde beliren eğilimin, Kıbrıs’ta barışçı bir çözüm isteyenleri hayal kırıklığına uğrattığı bir gerçek.
Ama en büyük hayal kırıklığını da hiç kuşkusuz Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yaşıyor olmalı.
Bu tablo Türkiye’nin önüne, içerdiği bütün olumsuzluklara rağmen, yine de önemli diplomatik fırsatlar seriyor.
Bunlardan en önemlisi, Kıbrıs’ta barışçıl ve demokratik bir çözümden yana olmayan tarafın esasen Rumlar olduğu gerçeğinin görülmesidir.
Bugüne kadar dünya kamuoyunda, özellikle Denktaş ve çevresinin izledikleri yanlış politikalar nedeniyle, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü savunanların Türkler olduğu düşüncesi hâkimdi.
Denktaş daha önce eline geçen bu tür fırsatları kullanmak yerine masadan kalkan taraf olarak görünmek hatasını sıkça yaptığı için derdimizi kimseye de anlatamıyorduk.
Annan Planı’nın halkoyuna sunulması ve kabulü için Türk ve KKTC hükümetlerinin gösterdikleri çaba, artık bu propagandayı geçersiz kılıyor.
‘Hayır’ Rumlara yarar
Şimdi bu yargının kesin bir şekilde herkesin hafızasına yerleşebilmesi için Türk tarafında yapılacak oylamadan “evet” çıkması gerekiyor.
“Hayır” kampanyalarını ısrarla sürdürenlerin de bu yaptıklarının kimin işine daha çok yarayacağını bir kere daha değerlendirmelerinde yarar var.
Kıbrıs’ın Türk tarafında referandumdan “hayır” çıkmasına en çok sevineceklerin başında Rumların geleceği de artık iyice belli oldu.
Şimdi elimizde, eğer Türk tarafındaki oylamada “hayır” sonucu çıkmadığı takdirde, önemli kartlar var:
Annan Planı ve planın halkoyuna sunulması sürecinde yaşananların ortaya koyduğu gerçekler nelerdir?
– Türkiye, Kıbrıs’ta barışçı ve adil bir çözümü savunan taraftır.
– Kıbrıs’ta iki toplum vardır. Bunların kendilerine ait bölgelerde, kendi yönetimlerini kurabilecekleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından da belgelere geçirilmiştir..
– Kıbrıs’ın Rum yönetimi, tüm Kıbrıs’ı tek başına temsil etme ehliyetine haiz değildir.
– 1974’ten sonra Kıbrıs’a yerleşen Türklerden 45 bininin yaşamlarını Kıbrıs’ta sürdürmelerinin bir “hak” olduğu, BM belgelerine girmiştir.
– Türkiye’ye AB tarafından tarih verilmesinin önünde Kıbrıs’taki çözümsüzlükten kaynaklanan bir engel kalmamıştır. Çünkü Kıbrıs’ta çözümü engelleyenler Türkler değildir.
Avantaj bizde ama…
Referandumda Türk tarafı “evet” der, Rum tarafı “hayır” derse muhtemel gelişmeler neler olabilir?
– KKTC’nin uluslararası alanda tanınması için ciddi bir diplomatik atak başlatılabilir. Bunun kısa sürede sonuç vereceğini düşünmek hayalciliktir ama bunun uzun vadeli bir süreç olduğunu akıldan çıkarmadan girişimler ısrarla sürdürülebilir. Çünkü ortaya çıkıyor ki “birlikte yaşamak istemeyenler” Türkler değil, Rumlardır.
– KKTC’ye uygulanan ambargonun kaldırılması için önemli bir fırsat doğmuş oluyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Weston, geçenlerde Türk gazetelerine verdiği demeçte bunun işaretlerini de verdi ve ABD’yi bağlayacak sözler de etti. Bu fırsat kaçırılmamalıdır.
Bütün bu avantajların gerçekten var olabilmesi ve Türkiye ile KKTC tarafından kullanılabilmesi bir tek koşula bağlı: Türk tarafında yapılacak oylamadan “evet” çıkması..
Bugüne kadar hep “savaşta kazanıp masada kaybettiğimizden” yakındık, durduk..
Bakalım bu kez “masada” kazandığımız avantajı “sahada” kullanabilme akıllılığını gösterebilecek miyiz?