Kıbrıs’taki referandumun ardından Rauf Denktaş’ın sergilediği siyasi pişkinlik biz Türkler için çok yadırgatıcı olmamalı..
Çok yakında bir yerel seçim geçirdik ve Baykal ile Bahçeli’nin kaybettikleri seçimleri nasıl kazandıklarını anlatışlarını dinledik.
Bu açıdan referandum akşamı Denktaş’ın alkışlar arasında “referandumdan galip çıktığını” açıklamasına hiç şaşırmadım.
Siyasi ahlak kurallarının geçerli olduğu bir toplum haline gelebilmiş olsaydık, Denktaş o akşam istifasını açıklamış ve Kıbrıs Türklerinin önünü tıkamaktan vazgeçmiş olurdu..
İstifa etmediği gibi şimdi hiç sıkılmadan ortaya çıkıp, el ele vererek KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması için birlikte çalışma gerektiğinden de söz edebiliyor.
“Birlikte çalışalım” dediği insanlar daha iki gün öncesine kadar “vatan hainliği” ile suçladığı insanlardır.
Bu ani değişimin nedeni, koltuğuna yapışma hırsından başka neyle açıklanabilir?
Halkına ‘cahil’ diyen lider
Denktaş’ın halkına ne kadar güvendiği ve inandığı da referandum sonrasında yaptığı konuşmalardan ortaya çıkıyor.
Denktaş, Kıbrıs Türk halkını cahillikle, kandırılmış olmakla suçluyor.. Böylece halkın oyuna ve görüşlerine hiç değer vermediğini de ortaya koyuyor.
Böyle bir kişinin cahillikle suçladığı bir halkın temsilcisi olabilmesi mümkün mü?
Diyor ki “halkımız 9 bin sayfalık planı okuyacak vakit bulamadı”..
Bu imkânı en azından kendisinin bulmuş olması gerekiyor. Kendisi tek başına okumadıysa bile yardımcıları okuyup, ona geride kalan dokuz bin sayfanın içinde ne tür kötülükler olduğunu anlatmış olmalı..
Peki o zaman neden ortaya çıkıp “planın şurasında bu tuzaklar yatıyor” diye açıklamıyor? Neden plana yönelik olarak dile getirdiği itirazların tümü planın asıl dikkate alınması gereken ilk 300 sayfalık bölümlerinde yazılı?
Bunları yapamıyor, çünkü “9 bin sayfa” diye halkın gözünü korkutmaya çalıştığı bölümlerde yazılı olan şeylerin Türkiye’nin de tarafı olduğu uluslararası anlaşmalar ve bazı önemsiz kanunlar olduğunu gayet iyi biliyor.
‘Hayır’lı diplomasi olmaz
Referandumdan sonra ortaya çok önemli bir fırsat çıktı.. Bu, en genel ifadelerle çözüm istemeyen tarafın aslında Türkler değil, Rumlar olduğunun ortaya çıkmasıdır.
KKTC’nin önündeki ticari ve ekonomik engellerin kaldırılması, referandumdan sonra “otomatik” olarak gerçekleşecek bir durum değil.
Ciddi bir diplomatik çaba gerektiriyor.
Kıbrıs’ta hakkaniyete dayalı bir çözümü istemeyen tarafın Rumlar olduğunun, bu nedenle Kıbrıslı Türklerin cezalandırılamayacağının anlatılacağı bir diplomasi atağından söz ediyorum..
Bunu yapacak kişi KKTC’nin başı olarak Rauf Denktaş mıdır? Denktaş’ı karşılarında görenler “Peki kardeşim böyle diyorsun ama referandum boyunca hayır kampanyası yürüten sen değil miydin?” demeyecekler mi?
Ankara ‘by-pass’ edecek
Öte yandan şunu da sorgulamak gerek: Böyle kapsamlı bir diplomatik çaba, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye hükümeti tarafından birlikte sürdürülebilirse sonuca ulaşabilir.
Referandum kampanyasında yaptıklarından ve söylediklerinden sonra Denktaş ile Türk hükümeti arasında böyle uyumlu bir çalışma yürütülebilir mi? Nitekim bugünkü Milliyet’te yayımlanan bir haber Ankara’nın, bundan sonra Denktaş’ı atlayarak işleri doğrudan KKTC hükümeti ile yürütme eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor. Aynı tavrı Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin izleyeceğini de biliyoruz.
Denktaş’a düşen halkın kararına saygılı olması ve istifa ederek Kıbrıs Türklerinin önünü açmasıdır.
Denktaş’ın asıl sevdiği şeyin KKTC mi, yoksa koltuk mu olduğunu göreceğiz.
