"Kontör"üm bitti, "kontür"süz kaldım!..
Telaffuz etmekte zorlandığımız kelimeleri, alıp – getirip yaşamımızın içine sokmak gibi bir ulusal özelliğimiz var.
“Kontör” de bunlardan biri.. Cep telefonlarının yaşamımıza girişinden sonra tanıştık bu kelimeyle.. Ön ödemeli GSM kartları çıktıktan sonra..
“Bir telefon aramasında ödemeye esas alınan belli bir süre”nin karşılığı olarak kullanıyoruz, bu kelimeyi..
“Kontür” ise sanırım Fransızca’dan dilimize girmiş olmalı.. Tam sözlük karşılığı değil belki ama “belli bir şekli oluşturan çizgiler bütünü” anlamında..
Günlük yaşamımızda birçok insan “kontör” yerine “kontür” derken elbette neyi kastettiğini biliyor ve onu dinleyen de neyin anlatıldığını anlıyor..
Bitti mi, bitiyorsunuz
Ama gelin görün ki böyle konuşulduğunda, tahtaya tebeşirin ters sürtülmesinde çıkana benzer bir ses duymuş gibi irkilmeme engel olamıyorum..
Daha doğrusu “olamıyordum” diyeyim ki bugünkü yazıya girişimiz tamamlansın..
Referandum sırasında Kıbrıs Rum kesimindeydim. Orada bizim cep telefonlarımız çalışmıyor, çünkü Rum GSM şirketleri ile Türk GSM şirketleri arasında “roaming” anlaşması yok.
Bu yüzden Atina Havaalanı’nda kendime bir “ön ödemeli GSM kartı” satın aldım. Larnaka’ya inince de bu kartı telefonuma taktım.. Gerçi o kartla İstanbul’u yine arayamıyordum ama hiç olmazsa SMS gönderme olanağım vardı.. Konuşmak istediğim kişiye “Beni arar mısın” diye bir mesaj gönderip, telefonun çalmasını bekliyordum..
Sistem bir hayli işe yaradı.. Taa ki “kontör”üm bitene kadar.. O bittiği anda da birden zihnim açıldı ve…. “Kontör”e, “kontür” denmesinde de bir yanlışlık olmadığını anlayıverdim! (Normal olarak ön ödemeli GSM kartlarında, kontörünüz bitse de aranabiliyorsunuz. Ancak Yunan telefonunu, Kıbrıs’ta, Türkiye’den aranmak için kullanınca kontörün bitmesi, her şeyin bitmesi anlamına geliyor..)
“Ulaşılabilen” bir GSM numarasına sahip olmak günümüz dünyasında “yaşamda olduğunuzun” en büyük kanıtı.. Eğer cebinizdeki telefon şu ya da bu nedenle “bir taş parçasına” dönüştüyse, dünya yüzünde artık esaminiz okunmuyormuş gibi oluyorsunuz..
‘Cep’ icat oldu…
Cep telefonunuzun numarası sanki bir kimlik kartına, sizi yaşamda var eden, ne ve kim olduğunuzu anlatan, şeklinizi tarif eden bir “kontür”e dönüşüyor.
Biraz karmaşık oldu sanırım ama özü şu: Kontörü bitmiş bir insan artık dünya yüzünde yaşayan bir insan gibi olmuyor. Bu yüzden de onun neye benzediğini anlatacak çizgiler bütününe (yani kontüre) de sahip olamıyor..
GSM sistemlerinin Türkiye’de çalışmaya başladığı ilk günden beri cep telefonu kullanıyorum. Başkaları da böyle mi bilmiyorum ama, o hale geldim ki şu ya da bu nedenle cep telefonum çalışmadığında benim için sanki dünyanın da sonu gelmiş gibi oluyor.
Bunda mesleğimin de bir rolü olmalı. İşiniz “iletişim” olunca, telefon da bunun ayrılmaz bir parçasına dönüşüyor.. Eskiden sabit telefonlar böyleydi bizler için.. Sonra otomobil telefonları “ayrılmaz parçamız” oldu, şimdi de cep telefonları..
Bazen “cep telefonu icat edilmeden önce ne yapıyorduk” diye düşünüyorum ama emin olun yanıtını da bulamıyorum.
Ve aklıma Montaigne’in şu sözleri geliyor her seferinde: “Yüceltip durduğumuz, bizi bütün yaratıkların efendisi yaptığına inandığımız aklımızın, aslında azap çekmemiz için bize sunulduğunu söylemeye cüret edebilir miyiz?”